Mücahit Tartışmasına Bakılınca
Genel Yayın yönetmenimiz Fehmi çalmUk bazı Saadet Partili yöneticilerin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında 'Mücahit Kılıçdaroğlu' sloganını söylemeleri üzerine ' Mücahitliği Anlama Kılavuzu' başlığıyla çok ilginç bir analiz kaleme aldı. İşte o analiz:
Güya “Geliyor gelmekte olan Mücahit Kılıçdaroğlu'muş (!)“ da cümle alemin haberimiz yokmuş.
Anlıyorum ki ; Alemi öptünüz, kimini de gömdünüz sıra “Mücahite mi geldi ?
“Mücahit Kılıçdaroğlu”
Öyle mi ?
Kim söylüyor bunu:
Saadet Partisi'nin GİK, kadın kolları yöneticileri…
Cihadın yanından geçmek şöyle dursun, parti kurmayının cihatçı gruplar Azerbaycan'da Ermeniler'e karşı savaştığını bile öne sürmesine karşı sesini çıkartmadı. Buna rağmen Kılıçdaroğlu'nu “Mücahit” diye nitelendirdiler…
Allah var… Saadet kadroları tarafından babayiğit, Seyid, Hacı olarak takdim edilen Kemal Bey'in böyle tanımlamalara da ihtiyacı da yok talebi de. Beklentisi hele hiç yok. Takiyye yapmadan, şirin gözükme derdine girmeden ne Cuma namazına gidiyor ne de bayram namazına… (Bazı kurmaylar inşallah çıkıp “Cuma namazını, namazını evde kılıyor” demezler.) Kemal Kılıçdaroğlu erenler ceminde mestane olmaya devam ediyor. Rahmet olsun Deniz Baykal Beyefendi'nin Cuma namazına da Bayram namazına da Ramazan orucuna, iftarını da şahidim. O bile böyle bir sloganın atılmasından çok ama çok rahatsız olurdu.
Ancak ve ancak Milli Görüş'ün içinde yöneticilik yapanların bir iktidar uğruna nice hillaleri batırdığının bir göstergesi olarak söylediği bu sloğan muhterem cennetmekan Erbakan Hocamın manevi mahremine el uzatmadan başka bir şey değildir. Necmettin Erbakan ile bütünleşmiş bir sloganı siyasi ikbal uğruna Kemal Kılıçdaroğlu için kullanmak göğsüne takılacak nişanenin şeref sorgulamasına neden olmaktadır.
Hocam yaşasaydı bunu söyleyenlere “Ahmak, dangalak” demek şöyle dursun “somun mücahidi” bile demezdi.
Yıllardır cümle aleme Milli Görüş'ü anlatmaya çalışıyoruz. Bu yüzden de FETÖ gibi benzeri emperyalistlere yardım ve yataklık edenlerin, buna öncülük eden kadroların gazabına uğruyoruz. Geldiğimiz noktada şunu daha iyi anladık. İslam davasına dürbünle, kinle, korkuyla mesafeli bakanlardan önce kendisini Milli Görüş'ün içinde (siyasi kadronun, STK'nın) sayanlara Milli Görüş'ü, Erbakan'ı anlatmak boynumuzun borcu oldu. “Milli Görüş'ü Erbakan'ı Anlama Kılavuzu”nn belki de en önemli başlangıcı cihadı, devleti, mücahidi anlatmak ve anlamak olacaktır.
Eğer Erbakan Hocamı katmasalardı, onu namına ömür verdiği "efsanesiyle" uğraşmasalardı bu tartışmaya girmek bize düşmezdi belki.
Başlayalım o zaman:
Akıncılar, 1978 yılında Ankara'da Tandoğan'dan başlayan, Cemal Gürsel meydanında biten bir miting düzenlemişti Bizim ailenin koca çınarı rahmetli amcam ve babam Ankara'da mitinge götürdüler beni…. Elimde pankart dilimde hayatımda haykırdığım en güzel slogan vardı:
“Mücahit Erbakan”
Konya'dan gelenler için anons yapılıyordu:
“Konya Ovası Mücahitler Yuvası” sonra Sakarya'dan, Muş'tan, Kırıkkale'den gelenler aynı anonslar yapıldı.
“Sakarya/ Muş, Kırıkkale Ovası, Mücahitler yuvası”
Miting alanında kürsüye çıktığında konuşmasına üç kere “İlla devlet” diyerek başlayan büyük reis Mehmet Güney'i tanıdım. Küçük yaşta “mücahid” kelimesinin yanına devlet kelimesi de zihnime kazındı. Aradan geçen yıllarda İmam Hatip'de öğrenciydim. İsmail Temizkök Ankara il başkanıydı. Ulus Hisarpark caddesinde bir düğün salonunun önünde kol kola girdik. Sıkı sıkı tuttuk. Sağımda solumdakiler ahirette şahidim olacaktı. Ağzımızda “Mücahit Erbakan” sloganı… RP'nin genel Başkanın Ahmet Tekdal kongreye geldi. “Refah gelecek, zulüm bitecek” sloganını öğrendim. Merhum Tekdal'ın “Refah Partisi İslam'ın cihad ordusudur” sözlerini de zihnime kaydettim. Ezberlerimi “Mücahit, Devlet, Cihad” diye sıraladım.
Yanı başımda abiler var. Dillerinde jandarma marşı:
“Jandarma sen , ah bir bilsen
Sana neler ettiler…
…/..
Ay ışığı jandarmanın süngüsünde çakıyor
Mahpus kardeş Pencereden Akıncı'ya bakıyor Jandarma biz Müslümanız, dostsuz yalnız biz sana Kurtuluşun islam'dadır elini uzatsana…
13 yaşında öksüz kalarak Rabbine sığınmış bir çocuğun elinden cennetmekan Necmettin Erbakan, yüreğinden de cennetmekan Esad Coşan tutuvermişti. Ne büyük bahtiyarlık. Hamd Olsun.
“Ne yaptımsa Allah rızası için yaptım” diyen cennetmekan Hocam'a sordular bir gün. “Sayın Erbakan en sevdiğiniz slogan nedir?” Hocamın tebessüm eden yüzüne gözleri de eşlik etti.
“Mücahit Erbakan” cevabını verdi. O tarihi sözleri söylediğinde ayaklarım yerden kesilmiş, tarif edilmez bir adanmışlık duygusuyla onun şefkat elini defalarca öpmüştüm:
“Tarih; inanmış bir mücahitten daha güçlü bir silahı daha icat etmemiştir”
Halen bu sözleri hatırlayınca nutkum tutulur, ayağımın bağı çözülür.
Bir şarkı sözü gelir aklıma:
Şarkılar eskir de sözler eskir de
Bir sen eskimezsin benim gönlümde
Ne aşk ne sevdalar kaldı geride
Bir sen eskimezsin bir sen Erbakan…
Mücahitlik, kuru bir sloganik dava peşinde koşanların, akvaryum Müslümanlarının anlayacağı bir şey değildir. Cihat; önce iman ve ahlak ister. Canını, malını verecek kadar fedakarlık, her türlü eziyete karşı dirayet, her türlü konsa karşı feraset, her türlü kahpeliğe karşı da basiret ister.
Cihat kelimesini biz değil 12 Eylül'de MSP davasında hakim olarak görev yapan Atilla Tülay 20 Ağustos 1982 günü yaptığı esas hakkındaki mütalaasından okuyalım. Tülay, cihat kelimesini ve MSP'nin misyonunu şöyle özetliyordu:
“İslami bir tabir olan Cihat sözcüğü iddianamede açıklandığı gibi kısaca Hak'kın hakimiyeti İslam'ın hakimiyeti için yapılan mücadele demektir. İslami hakim kılmanın yolu cihattır. İslami kurallara göre Cihad etmek namaz kılmak oruç tutmak gibi zorunlu bir akidedir. Bunun için yeri geldiğinde can ve mal feda edilmelidir. Cihat'ın yolu yapılan açıklamalar doğrultusunda öz bir deyimle Hak'kın tebliğidir. İslam'ın tebliğdir. Yani İslamı insanlığa anlatmaktır. İslami Hakkı tebliğ tüm davayı anlatmak, tatlı dil ve güler yüzle yapılmalıdır. Bunun için ferde düşen görev davayı anlatma sahası ilk planda ailesi ve çevresidir. Tanrı nizamının insanlığa anlatmanın yani tebliğ hareketinin özel adı da İlay-ı Kelimeullah'tır. Hak'kın tebliği yani İslami tebliğ görevini kim ve nasıl yapacaktır ? Şüphesiz bunun için bir teşkilat gereklidir. İşte bu teşkilat görevini Yani İslam nizamını halka anlatmak görevinin MSP yöneticileri olan sanıklar üstlenmiştir “
Şimdi seçim öncesi yapılan siyasi ortaklığa dini bir anlam yükleyerek kitleleri sevk ve intikal ettirebilme isteğiyle “Mücahit” kelimesini hoyratça kullanan siyasi kadroların Milli Görüş tarihini MNP, MSP, RP ve FP'yi bilmedikleri stratejik eylem planlarını hiçe saydığını açık ve seçik görüyoruz.
MSP-CHP koalisyonu bir seçim sonucu alınan karardır. Halkın iradesi şekillenmiş, çıkan sonuç hükümet olarak yansımıştır. Bu koalisyon hükümetinde CHP'liler olan hukuku “Solcular bizim namaz kılmayan kardeşlerimiz” diyen MSP Milletvekilleri çıkmış, koalisyon hükümetine şimdilerde şerbülentleriyle ün yapmış bir siyasinin ağa babalarının muhalefeti ile Erbakan'a “Şerbakan” bile denilmiştir.
O zamanlar öyle bir cumhurbaşkanlığı adayı modeli geliştirmiştir ki dönemin Cumhurbaşkanı adayı emekli orgeneral Muhsin Batur MSP'ye gönderdiği eski MBK üyesi bakan Mehmet Özgüneş marifetiyle şunları söylemektedir:
“Biliyorum dünya görüşlerimizde bazı farklılıklar var ama demokratik düzenin ve anayasal hakların muhafazasında aynı istikamette düşündüğümüze inanıyorum Onun için benim adaylığıma destek olunmasını rica ediyorum”
Hasan Aksay “Cumhurbaşkanı seçiminin ertesinde “Hacıbayram'da namaz kılma” şartını öne sürmüş, Batur'un adaylık için gittiği Kayseri'de namaz kıldığı görüntüleri gazeteler yer almaya başlamıştı. Cennetmekan Erbakan Hocam o günleri “bazı generaller cebinde namaz takkesiyle dolaşıyordu” diye anlatmıştı.
Hatta bu MSP ve CHP arasındaki bu ilişkiye dönemin Güven Partisi Genel Başkanı Turan Feyzioğlu “Humeyni-Tudeh” işbirliği yorumunu getirmişti.
Şimdi gelinen noktada Temel Karamollaoğlu neden “Erdoğan'ı değil de Kılıçdaroğlu'nu destekliyorsunuz ?” sorusuna şu cevabı verdiği belirtiliyor:
“Erdoğan'ı destekleme konusu gündeme gelince hep aklıma Irak'ta, Suriye'de ölen milyonlar aklıma geliyor. Kadınlar, çocuklar aklıma geliyor”
Daha düne kadar Erdoğan ile en çok görüşen Milli Görüş kadrolarının başında Recai Kutan'dan sonra Temel Karamollaoğlu geliyordu. Erdoğan'ı destekleme konusunda Irak ,Suriye aklına gelen Karamollaoğlu'nun CHP'yi desteklerken liderine kendisi “Babayiğit”, kurmayları “Mücahit” derken neden Din mazlumlarına zulümler, 28 Şubat, hatta ve hatta adının karıştığı Sivas olayları neden gelmiyor ?. Kılık kıyafet yönetmeliğine yani başörtülü olduğu için Kemal Kılıçdaroğlu'nun imzasıyla SSK'dan atılan genç kızların gözyaşları neden aklına gelmiyor ? ( O dönem SSK'dan atılanların avukatlığını Yüksek istişare Kurulu üyesi Mustafa Kamalak yapmıştır)
Bu kadroların yeminli Erdoğan düşmanlığının altında ne yatıyor ki bu kader şiddetli ve celalliler…
En son kirletmedikleri bir “Mücahit” sloganı kalmıştı. Bazı “molla mücahitler 28 Şubat'ın terbiye modeliyle bir dönem “molla müteahhit” olmuştu. Şimdi de siyasi EYT ile “Molla mütekait” hatta ve hatta “Molla mukallit” olmaya hazırlanıyorlar.
Madem ki 6 Mart'ta; hacı amcaların zekat, fitreleri, başörtülü bacıların kefen parasıyla alınan genel merkezde o sloganları attırıp, fethedilmiş kale gibi pankartları astınız artık “geliyor gelmekte olana hazır olun…”
15 Temmuz işgal girişimiyle birlikte yanında yetiştiği hocasının fabrika ayarlarına kaldığı yerden devam eden Cumhurbaşkanına; kadroları “Recep Tayyip Erbakan” diyerek hitap edecek. Gittiği her yerde yüksek sesle “Mücahit Erdoğan” sloganıyla karşılanacaktır.
Kimse içinde büyüdüğümüz camiayı, teneffüs ettiğimiz Milli Görüş davasına kutsal bir inatla inanmış mücahitlerimizi bize anlatmasın. Anlatmaya kalkmasın. Milletvekili seçiminde Saadet Partisi'nin oy pusulasına mühür bassa da aklından çıkartmadığı "Okçular Tepesi" hadisiyle Cumhurbaşkanlığı oy pusulasına “Ya Hak” diyerek mühür basacaktır.
Kime oy verecek dersiniz?