HÜDAPAR Lideri'nden Ezber Bozan Açıklamalar

Hür Dava Partisi Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, genel yayın yönetmenimiz Fehmi Çalmuk'un BBNTürk ekranlarında moderatörlüğünü yaptığı Politik Adam programına katıldı. Yapıcıoğlu ekonomiden, ittifaklara, Suriye'de yaşanan savaştan Hüdapar'ın siyasi kimliğine kadar değişik alanlarda sorulara cevap verdi. Hüdapar'ın İslam'ı ölçü alan bir siyasi parti olduğunu belirten Yapıcıoğlu 'Biz vasat bir ümmetiz, ne ifrat ne tefrit, ne Sağ'dan ne Sol'dan, uçuruma yuvarlananlardan değiliz. Biz Sırat-ı Müstakim üzerinde, dosdoğru yol üzerinde orta hattan ilerlemeye çalışan bir hareketiz.' dedi. Yapıcıoğlu ile yapılan röportajın birinci bölümünü yayımlıyoruz.

Youtube Kanalı
Youtube Kanalı
Abone Ol
HÜDAPAR Lideri'nden Ezber Bozan Açıklamalar

 

POLİTİK ADAM: Genel Başkan’ım Hür Dava Partisi, bir Türkiye gündemi başlığıyla gelelim. En önemli sorunumuz elbette ki sizde görüyorsunuz ve Türkiye’nin genelini dolaşıyorsunuz. Halkın gündemi ekonomi, zannederim siyasetten önce geliyor değil mi Sayın Genel Başkan’ım?

ASGARİ ÜCRETİN TANIMINA ÖNCE ŞU İŞÇİNİN AİLESİNİ DE BİR DAHİL EDELİM.

Zekeriya Yapıcıoğlu: Çok yerinde bir tespit, bizde 8-9 aydır aşağı yukarı diyebilirim ki memleketin 7 bölgesinde farklı farklı illerimize gittik. Hemen her tarafta birinci öncelikli sorun ekonomi daha doğrusu en çok dile getirilen sorun. Tabi bazılarının öncelikli gündemi farklılaşabiliyor. Bazen ahlaki çöküntü gündeme gelebilir bazen eğitimle ilgili problemler bazen başka türlü problemler ama yoğun olarak en fazla dile getirilen sorun ekonomi. Ekonomi üst başlığı altında bazen işsizlik bazen hayat pahalılığı bazen ücretlerin düşüklüğü bazen girdi fiyatlarının yükselmesi ama genel anlamda ekonomi başlığında toplayabiliriz.

POLİTİK ADAM: Hani belki de şöyle, siyasetçi olmanın zorluğu da burada, elbette ki zatıalinizin bir öngörüsü var, bir şey anlatacaksınız ama söze girmeden bağrı yanan, mutfağında yangın olan halk diyor ki Sayın Genel Başkan bizi şu ekonomiden, şu enflasyondan kurtarın. Hatta bu gibi tespitleriniz var, sizin en önemli tespitiniz burada geliyor. Temel ihtiyaçlardan vergi alınmaması çağrınız var, buna neden gerek gördünüz ve bu neyi kapsıyor Genel Başkan’ım?

Zekeriya Yapıcıoğlu: Aslında temel ihtiyaç maddelerinden, temel tüketim maddelerinden vergi alınmaması ve asgari ücretliden vergi alınmaması bizim bugün değil yani şu son ekonomik sıkıntıların yaşandığı dönemden itibaren dile getirdiğimiz bir şey değil, parti programımızı yazdığımız gün, bunu parti programımıza yazdık. Dedik ki asgari ücretli özellikle dar gelirli vatandaşlarla ilgili, asgari ücretten hiç vergi alınmasın dedik, asgari ücretin tanımı değişsin dedik. Şu anda malumunuzdur, asgari ücret tanımında işin ailesi yok sadece işçinin işte gıda, giyim, barınma, eğitim, sağlık, kültür, ulaşım gibi zorunlu ihtiyaçlarının günün fiyatları üzerinden karşılamaya yetecek ücret olarak tarif edilir asgari ücret. Yani sadece işçinin ihtiyaçlarına yetecek kadar ücret ki en son bir işçi sendikasının açıkladığı rakamlara göre şu andaki asgari ücret sadece bir kişinin bile yoksulluk sınırının altında, yani onun ihtiyaçlarına da yetmiyor. Bu nedenle biz dedik ki asgari ücretin tanımına önce şu işçinin ailesini de bir dahil edelim.

POLİTİK ADAM: Ailesi dediğiniz zaman 4 kişilik aile diye araştırmalar vardır ya,

Zekeriya Yapıcıoğlu: İşte bu 4 kişi olur, farklı olabilir ama ailesinin de dahil edilmesi lazım, sadece çünkü herkes çalışamaz, işçinin kazancı bir tek kendisine yetecekse, o zaman çalışamayacak durumda olan, eğitim çağında olan çocuklarına kim, nasıl bakacak veya onların ihtiyaçlarına nereden yetişilecek? Bu tanımın önce değişmesi lazım dedik, sonra şimdi değil tam 10 yıl önce dedik ki asgari ücretten vergi alınmamalıdır, neden, çünkü genellikle ülkemizde asgari ücret 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının ya birazcık üstünde bazen de açlık sınırının altına düşüyor ki şu anda açlık sınırının altına gerilemiş durumda. Henüz birkaç ay önce yılbaşında yapılan %50’lik zamma rağmen, bu nedenle biz diyoruz ki asgari ücretli ancak karnını doyurabiliyorken, diğer ihtiyaçlara yetişmekte zorlanırken, bunlardan bir de vergi almak aç insandan vergi talep etmektir ki ayıptır bu, yakışmıyor. Bununla bağlantılı olarak sizin sorduğunuz soruya geleceğim, temel ihtiyaç maddeleri, şimdi eğer asgari ücretli kazanırken hiç vergi vermese bile, maaşından hiç gelir vergi kesilmese bile, bu kişi kazancını harcarken zaten önemli bir oranda vergi veriyor. Ne ödüyor, KDV ödüyor, Özel Tüketim Vergisi ödüyor, Özel İletişim Vergisi ödüyor cep telefonuyla, ulaşımdan istifade ettiğinde akaryakıt nedeniyle ya da almış olduğu ev eşyası veya mutfak malzemesi ya da gıda malzemesi nedeniyle zaten vergi ödüyor. Bu nedenle biz dedik ki bir insanın hayatını devam ettirebilmesi için zorunlu bazı ihtiyaçları vardır. Nedir bunlar, gıda, giyim, barınma, enerjidir, elektriktir, aydınlatmadır, bunlardan vergi almamalı çünkü asgari ücretlinin zaten ücreti yetmiyor hatta asgari ücretin üzerinde gelir sahibi olanlarda geçinebilmek için bütün kazandıklarını harcıyorlar hatta borçlanıyorlar. Yani çarpıcı olsun diye birkaç yerde şu örneği de verdim. Bir kişi karnı aç olduğu için dilenir ise, bu son düzenlemelerle gıda maddelerinin KDV’si indirildi %1’e ama önceki düzenlemeye göre hesap edeyim, bir kişi karnı aç olduğu için dilenirse ve dilendiği parayla gidip bir gıda maddesi alırsa vergi vermiş oluyor. Dilenciden bile vergi almış oluyor. Bu 1983’den beri Türkiye’nin bir tercihi, Allah rahmet eylesin Turgut Özal’la KDV bizim hayatımıza girdi ondan sonra arkasından Özel İletişim Vergisi geldi, Özel Tüketim Vergisi geldi, yani dolaylı vergiler, şu anda dolaylı vergiler toplam vergi gelirlerinin aşağı yukarı 3’de 2’sini oluşturuyor. Yani hazineye vergi olarak akan gelirlerin önemli bir kısmı harcama yapılırken toplanan vergiler, bu genel anlamda hükümetlerin kolayına geliyor çünkü zaten fiyatın içinde olduğu için vatandaş bunu hissetmiyor, vergi verdiğini de hissetmiyor. Toplaması daha kolay olduğu için bu gibi dolaylı vergiler harcama yapan insanlardan alınıyor.

POLİTİK ADAM: Bunlara af ta yok, hemen alıyorsunuz.

Zekeriya Yapıcıoğlu: Siz anında vergiyi veriyorsunuz zaten vergi verdiğinizin bile farkında değilsiniz, o aldığınız şeyin fiyatı zannediyorsunuz ama aslında onun bir kısmı vergidir. Bu nedenle başından beri diyoruz ki sadece temel tüketim maddelerinden vergi alınmasın ama bunun yanında şunu da söylüyoruz, dolaylı vergilerin, toplam vergiler içerisindeki payı da düşürülmelidir. Yani servetten hiç vergi alınmıyor, kazançtan da gereği gibi vergi alınmıyor, özellikle çok kazananlardan, türlü türlü muhasebe oyunlarıyla bir yolunu bulup, vergiden tabiri caizse sıyırıyorlar. Yük dar gelirlinin sırtında kalıyor.

ARTIK ÇOCUKLAR, ÇOCUK YAŞTAKİLER HIRSIZLIK ÇETELERİNİN ELİNE DÜŞTÜ.

POLİTİK ADAM: Tabi belki de bu ekonomik kriz, ekonomik sıkıntı çeken aile, biraz önce siz dediniz ya kimine göre ahlaksızlık, ahlak sorunu kimine göre bu, bu onları da dolaylı yoldan etkilemiyor mu? Eğitimi de bu yapıyı da, yani ekonomik kriz belki okuma şansı olmayanların, çalışma alanına belki çalışma alanının dışında başka yapılara da gitmesine neden olan bir neden sonuç ilişkisi içerisinde?

Zekeriya Yapıcıoğlu: Mümkündür, şu anda mesela genel anlamda vatandaşın gündemi ekonomi ama bazen de hani ateş düştüğü yeri yakar diyoruz ya bazı insanların canı yandığı için, çok yakınında başka bir sorunu gördüğü için, toplumun geneli tarafından görülmeyen sorunlar bazı yerlerde öne çıkabiliyor. Mesela bunlardan bir tanesi gittiğimiz yerlerde diyorlar ki artık çocuklar, çocuk yaştakiler hırsızlık çetelerinin eline düştü. Çocuklara hırsızlık yaptırılıyor. Küçük yaşlarda uyuşturucu çetelerinin eline düşüyor çocuklar, bütün bunların bir yönüyle şöyle ya da böyle ekonomiyle de, geçim darlığıyla da ilişkisi vardır. Hatta toplumun içinde bazı ahlaksızlıkların yayılmasının da yine bununla ilgisi vardır. Belki biraz tuhaf gelecek ama insanlar gelirinin bir kısmını adına şans oyunu dedikleri kumar işlerine ayırıyorlar, bir umut acaba bize bir şey çıkar mı, bu geçim darlığından kurtulabilir miyiz diye. Türlü türlü yan etkileri oluyor bu ekonomik sıkıntıların, bunları çoğaltmak mümkündür. Eğitim hayatının yarıda kesilmesine sebebiyet verebiliyor. Dün bir delikanlıyla konuştum, lise çağlarında sordum okuyor musun dedim, yok ben okulu bıraktım, neden, bir yıldır çalışmaya başlamış, okuyup ne yapacağım diyor, bari kısa yoldan bir meslek öğreneyim diyor.

BÜTÜN İSLAM ÜLKELERİNİN YÖNETİCİLERİNE DEDİK Kİ DİKKATLİ OLUN, KENDİ VATANDAŞLARINIZIN HERHANGİ BİR ŞEKİLDE ORAYA GİDİP, PARA KARŞILIĞINDA SAVAŞMALARINA FIRSAT VERMEYİN. BURAYA GİDEN YOLLARI KAPATIN.

POLİTİK ADAM: Bu hikayeleri çoğaltabiliriz.  Sayın Genel Başkan’ım gündemimizde bir de bu Rusya-Ukrayna savaşı var. 49.gününde bugün ama sizin çarpıcı bir açıklamanız oldu. Bu Rusya Ukrayna savaşında Müslüman savaşçıların kullanıldığına ilişkin bir sözünüzü hatırlıyorum, yanlış yorumlamıyorsam, hani bu bir önceleme mi, hani bir tehlikeyi gösterme mi, hani orada bu savaş bizim savaşımız değil ama bu savaşta kullanılan unsurların Müslüman oluşu bizi direkt ilgilendiriyor. Bununla neyi kastettiniz?

Zekeriya Yapıcıoğlu: Biz aslında bir tehlikeye dikkat çektik. Hatırlarsanız bir dönem Rusya tarafından böyle bir açıklama yapıldı. Farklı yerlerden özellikle Orta Doğu ülkelerinden, yani İslam coğrafyasından, bazı yerlerden savaşçıların oraya aktarılacağı konusunda bir açıklama yapıldı. Bu iki anlama gelebilirdi, bir Suriye’de sınırlı sayıda Rus askeri var, onları Rusya’ya çekip cepheye göndermek ki bu çok zayıf bir ihtimaldi, çok büyük bir ihtimalle oralarda belki para karşılığında savaşabilecek bazı insanları toplayıp Rusya’ya götürmek ve Ukrayna’da cepheye sürmek şeklinde olabilirdi bu da ikinci ihtimal. Bu açıklama üzerine biz bir tehlikeye dikkat çektik. Bütün İslam ülkelerinin yöneticilerine dedik ki dikkatli olun, kendi vatandaşlarınızın herhangi bir şekilde oraya gidip, para karşılığında savaşmalarına fırsat vermeyin. Buraya giden yolları kapatın. Bir de basına bazı fotoğraflar servis edildi. Kadirov ve onun bağlı olduğu bazı Çeçenlerin Ukrayna’da cepheye gittiğine dair, yani şunu da görmek lazım ki Rusya Federasyonunun o çok genç coğrafyasında yaşayan nüfusun yarısından fazlası belki Rus değil. Farklı farklı milletlere mensup, şimdi oranın vatandaşı olan birilerinin, Rusya federasyonu içinde yaşayan birilerinin, bunlar Müslümanda olabilir, orada savaşa gitmeleri ayrı bir şey ama farklı ülkelerden, Suriye’den Irak’tan, Mısır’dan, Türkiye’den ya da başka bir yerden gidip orada cepheye sürülmesi çok farklı bir şey. Diğer ülkelerin kendi vatandaşlarını oraya savaşa gitmemeleri konusunda uyarmaları eğer buna rağmen gitmek isteyen olursa bunları engellemek için tedbirler almaları çağrısında bulunmuştuk.

EMPERYALİSTLER SURİYE’DEKİ SAVAŞIN KOLAY KOLAY BİTMESİNİ İSTEMEZLER.

POLİTİK ADAM: Eğer böyle bir transfer söz konusuysa Suriye sorunu biraz daha rahatlar gibi mi anlamalıyız bunu? Çünkü asıl son bu İdlib meselesinde de vardı, savaşçılar var deniliyordu, bunlar mobilize olan ekipler deniliyordu, taşınıyor falan deniyordu. Yani bunun arkasında Suriye sorunu yeni bir çehreye mi bürünür yoksa olduğu yerde kalır mı çünkü sizin Suriye ile ilgilide açıklamalarınız var.

Zekeriya Yapıcıoğlu: Evet, bizim Suriye ile ilgili çok açıklamamız oldu, Suriye bizim yanı başımızda, 2011’in Mart ayından beri ki 11 yılı aştı, 12.yıla girdi. Suriye’deki iç savaş, karışıklık, orada savaşacak bazı unsurların oradan çekilmesi, Ukrayna’ya götürülmesi Suriye’deki savaşı nasıl etkiler, doğrusu onu çok kestirmek veya kesin bir şekilde söylemek mümkün değil. Çünkü zaten orada malumunuz Rusya rejim güçlerinin yanında ve rejimi destekleyen bir pozisyonda, diğer silahlı unsurlar ise bir kısmı rejime karşı konumlanmış durumda, bazen kendi aralarında da çatışıyorlar. Şimdi oradan birilerinin gitmesi demek muhtemeldir ki rejimin yanında savaşan gruplardan birisinin gidip Rusya’ya yardım etmesi demek. Yoksa rejimle birlikte Rusya’ya karşı savaşan ya da çarpışan güçlerin gidip orada Rusya adına savaşması çok zayıf bir ihtimal, peki bu Suriye’deki neticeyi nasıl etkiler? Bizim başından beri şöyle bir tezimiz var, batı ve doğu ve her iki emperyalistler birlikte aynı şekilde değerlendiriyoruz. Bunlar Suriye’deki savaşın kolay kolay bitmesini istemezler. Eğer muhalefet çok güçlenirse desteklerini çeker hatta belki rejimi desteklerler. Eğer rejim zayıflarsa bunu yaparlar. Ama rejim muhalefete galip olacak olursa o zaman belki rejimin canını yakacak, onu zayıflatacak bazı hamleler yaparlar, muhalifleri güçlendirmeye çalışırlar, onlara destek verirler. Neden, olabildiğince bu savaşın uzun sürmesini istiyorlar. Çünkü ne kadar uzun sürerse yara o kadar derinleşir, yara ne kadar derinleşirse kaostan beslenirler. Şimdi bütün ülkeler genel anlamda gelir geçer kural şudur dış politikada, etrafınızda eğer güvenlikli bir alan varsa, herkes güvendeyse, huzur varsa, sükûnet varsa, bu sizin için iyidir. Sizin ticaretiniz iyidir, sizin diğer ilişkilerinizi geliştirmek bakımından iyidir. Bazı işte Suriye’deki savaştan dolayı Suriyeli göçmenlerin, muhacirlerin gelmesi ciddi anlamda bir ekonomik yük bindiriyor. Bu gibi sorunlar yaşamazsınız. Ama Siyonist rejimin şöyle bir tezi vardır. O der ki benim etrafım ne kadar kaotik bir hal alırsa ben o kadar güvende olurum. Çünkü onlar kendi içlerinde birbirleriyle çarpışmazlarsa, savaşmazlarsa o enerjilerini bana karşı kullanırlarsa benim başım ağrır.

BİZ İSLAM’I ÖLÇÜ ALAN BİR PARTİYİZ.

POLİTİK ADAM: 48 yılından beri aynı hikayeyi İslam dünyası görüyor, yaşıyor. Sayın Genel Başkan ben izninizle Hüdapar’a gelmek istiyorum. Şimdi değerli izleyicilerimiz çok merak ediyor, medyadan izliyorlar Hüdapar’ı elbette ki siz Türkiye’nin sessiz sedasız ve derinden bir dip dalga gibi dolaşan bir Genel Başkan’sınız. Epeydir faaliyetlerinizi izliyorum. Hani hatta Türkiye’de gazeteler yazmasa bile Irak’ın kuzeyindeki gazetelerden, sizin demeçlerinizi oradan takip ediyorum. Onların sizi çok yakından takip ettiklerini görüyorum. Şimdi Hür Dava Partisi, dakika bir, gol bir demeyin lütfen, bir İslamcı parti mi çünkü sizin açıklamalarınız var ve bu açıklama başlığında da hilafete gelir, Hüdapar bir İslamcı parti mi?

Zekeriya Yapıcıoğlu: Şimdi o tabirden, o sıfattan İslamcı tabirinden ben çok haz etmiyorum.

POLİTİK ADAM: Bu yerli bir tabi değil galiba Genel Başkanım?

Zekeriya Yapıcıoğlu: Öyle, yani bu bize ait bir tabir değil. Biz Hüdapar’ı kuran kadro Müslüman kişileriz. İslam’ı hayatın merkezinde alan, hayatını İslam’a göre şekillendiren, İslam’a göre bir hayat yaşamaya çalışan insanlarız ama hayatın her aşamasında. Biz terbiyemizi İslam’dan aldık, biz İslam’ın ibadetini olabildiğince yerine getirmeye çalışıyoruz. Biz İslam’ın ahlakıyla ahlaklanmaya çalışıyoruz. Onun bütün normlarını kabul edip hayatımıza pratize etmeye çalışıyoruz, pratiğe dökmeye çalışıyoruz. Ve biz siyasetimizi de yine bizim için belirlenmiş olan Allah-u Teala’nın çizmiş olduğu helal dairesinde yapmaya çalışıyoruz. Tarif ederken de biz şunu söylüyoruz, biz İslam’ı ölçü alan bir partiyiz. Ne demek İslam’ı ölçü almak,

POLİTİK ADAM: Referansımız İslam’dır.

Zekeriya Yapıcıoğlu: Evet, bizim ölçümüz İslam’dır, referansımız İslam’dır. Biz bir şey söylerken o İslami öğretilerden yola çıkarak kendi zihin dünyamızı oluşturmuşuz. Biz hareket ederken İslam bu harekete ne der, Allah bu hareketten hoşnut olur mu, olmaz mı o kaygıyı taşıyoruz. Bu anlamda da diyoruz ki siyaseten kanunlar cevaz verirse bir hareketi yapmaya eğer Allah’ın hoşuna gitmeyecekse, Allah’a muhalif bir durum ortaya çıkacaksa biz bu hareketi yapmayız. Yani bu anlamda kullanılıyorsa evet, ama dediğim gibi o kelimeden biz hoşlanmıyoruz, yani hatta birisi dedi, İslamcı mısınız, dedim ki ayakkabı satan ayakkabıcı diyorlar, yumurta satana yumurtacı diyorlar, İslamcı ne ola ki? Fakat bu bir anlamda da siyasi literatürde kısmen oturmaya başladı.

SİYASAL İSLAM İLE KÜLTÜREL İSLAM YA DA BAŞKA SIFATLARLA İSLAM’I KATEGORİZE ETMEK YA DA PARÇALARA BÖLMEK YA DA MÜSLÜMANLARI BİRBİRİNDEN UZAKLAŞTIRMAK YA DA MÜSLÜMANLAR HAKKINDA DİĞER MÜSLÜMANLARIN KAFASINDA BAZI SORU İŞARETLERİ OLUŞTURMAK İÇİN TUZAKLARDIR.

POLİTİK ADAM: Oryantalistlerin, ben şöyle düşünüyorum, Müslüman coğrafyaya giydirdiği deli gömleği diye nitelendiririm, İslamcı kelimesini, yani beni affetsin bu konuda kendini tanımlayan arkadaşlar, yani bizim yerli olmadığımız oryantalistlerin bize biçtiği bir elbise gibi görüyorum ama Türkiye’de Siyasal İslam diye bir kavram var. Bu yeşil kuşak İslam projesinden beri devam ediyor. Şimdi zatıaliniz hukukçu, biraz önce söylediğiniz ifadeler eğer 160.madde yürürlükte olsaydı bir 163’e mugayir davranmaktan hakkınızda dava bile açılırdı. Türkiye’de bir Siyasal İslamcı parti var mı size göre?

Zekeriya Yapıcıoğlu: Yani aslında bu tabirler sizin de söylediğiniz gibi bize ait olmayan tabirler ve bizim için kurulan tuzaklardır. Ne gibi tuzaklar, yani bununla şunu demek istiyorlar. Bir anlamda İslam sadece tırnak içinde dar anlamda ibadetlerle ilgili bir şeydir, işte o kul ile Allah arasındaki ilişkidir diye tarif etmeye çalışıyorlar. Ve diyorlar ki siz Müslüman olun ama İslam’ı sadece kul ile Allah arasındaki ilişki sizi ilgilendiriyor başka

POLİTİK ADAM: Camiye hapsedin, camide kalsın.

Zekeriya Yapıcıoğlu: Camiye hapsedin de vicdanlarınızı hapsedin, içinizde yaşayın dininizi, dışarıda görünür olmayın. İslam öyle bir din değil ki, Kuranı Kerim’deki ayetler sadece kul ile Allah arasındaki ilişkileri düzenlemez. Kulların birbiri arasındaki ilişkiyi de düzenler, aile içindeki ilişkiyi de düzenler hatta uluslararası ilişkilere dairde hükümlerde getirir. Temel çerçeveleri belirler, detayları da o günün insanlarının kendi toplumlarına kendi zamanlarına uygun şekilde yorumlarla genişletebilecekleri alanlar vardır. Ama Siyasal İslam ile kültürel İslam ya da başka sıfatlarla İslam’ı kategorize etmek ya da parçalara bölmek ya da Müslümanları birbirinden uzaklaştırmak ya da Müslümanlar hakkında diğer Müslümanların kafasında bazı soru işaretleri oluşturmak için tuzaklardır. Bu tuzaklara düşmemek lazım, biz Müslümanız, İslam bir hayat dinidir. İslam sadece namaz, oruç, hac ve zekattan ibaret değildir. Bunlar sadece temeldir. Bunun üzerine çok güzel bir bina inşa etmelidir Müslüman. Ama temelsiz İslam olmayacağı gibi sadece temelden ibaret bir binanın olmayacağı da ortadadır.

RAHMETLİ ERBAKAN HOCA BİZİM GAYEMİZ ALLAH’IN RIZASINA ULAŞMAKTIR.

POLİTİK ADAM: Değerli izleyicilerimiz diyor ki Sayın Genel Başkan konuşurken merhum Necmettin Erbakan’ın sözlerini dinliyormuş gibi olduk diyor. Sizin Milli Görüş geleneğinden ayıran bir siyasi gelenek veya bir yapı var mı? Siz tanımlarken hani elbette ki ayrı bir partisiniz, ayrı bir kuruluş felsefeniz var, tüzüğünüz var yani o partiye aidiyet duysaydınız zaten yeni bir parti kurmazdınız amenna ama izleyicilerimiz diyor ki biz Sayın Genel Başkanı dinlerken bu sözleri hatırladık diyorlar.

Zekeriya Yapıcıoğlu: Allah gani gani rahmet eylesin, mekanını cennet eylesin inşallah. Rahmetli Erbakan hocanın çok sözünü ben kullanmışımdır, kullanmaya devam ediyorum bundan sonrada kullanırım. Şunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Rahmetlik Erbakan hocanın Allah rahmetiyle muamelede bulunsun. Onun hedefleriyle bizim hedeflerimiz arasından bir örtüşme olduğunu da rahat bir şekilde söyleyebilirim. Belki bazı yönleri çok teferruatlarda bazı farklılıklar olabilir. Ama temel anlamda sadece Erbakan hoca değil, belki dünyanın çok farklı farklı yerlerinde belli hedefleri yani İslam’ı bir hayat nizamı bir hayat dini olarak kabul eden ve bunu hayatında ortaya koymaya çalışan, siyaseti de Rabbini kendisinden razı etmeye çalışan ki rahmetli Erbakan hoca bizim gayemiz Allah’ın rızasına ulaşmaktır. Allah’ın rızasına ulaşmak gayesi bizimde gayemizdir ve siyaset bir araçtır. İnsanlara hizmet etmek için, insanlara hizmet etmekte bir araçtır, Allah’ın rızasına ulaşmak için, kavuşmak için. Yani mal, makam biriktirmek, bazı makamlara sahip olmak veya işte insanlar üzerinde hükmetmek için değil. Bu gayeyle biz siyaset yapmıyoruz ve benzer gaile ile kim nerde siyaset yapıyorsa onlarda bizim kardeşlerimizdir.

POLİTİK ADAM: Sizin bir açıklamanız var Genel Başkanım, çok dikkatimi çekti hatta fragmana da koydum. Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçileri yönetir diyorsunuz. Bu bir kişiyi, bir partiyi mi kastetmektir?

Zekeriya Yapıcıoğlu: Yok, hayır, bu söz bana ait değil, bu söz de rahmetlik Erbakan hocanın bir sözüdür.

SİYASETİ ÖNEMSEMEYEN MÜSLÜMANLARI, MÜSLÜMANLARI ÖNEMSEMEYEN SİYASETÇİLER YÖNETİR.

POLİTİK ADAM: Valla hayret ediyorum, bunu Yeniden Refah Parti’si de, Saadet Parti’si de kullanmadı bunu.

Zekeriya Yapıcıoğlu: Olabilir yani internetten araştırırsanız bu sözü rahmetlik Erbakan hocanın söylediğini görürsünüz. Evet, çok yerinde bir tespit, çok önemli bir tespit, yıllarca bizlere söylediler, biz parti kurmak için yola çıktığımızda bize de söylediler. Dediler ki siyaset kirli bir alandır, sizde temiz insanlarsınız, güzel Müslümanlarsınız, kirli sahaya girerseniz sizde kirleneceksiniz. Ne yapalım yani, temiz insanlar o sahaya girmesin de kirli insanlara mı kalsın siyaset sahası yani aslında dinini yaşamaya çalışan Müslümanların idarede söz sahibi olmaması için belki insanların önüne koydukları bir tuzaktır. Buna cevaben işte rahmetlik Erbakan hocanın söylediği güzel bir sözdür. Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir. Ya da Bir başka sözünü söyleyeyim, Hak için uğraşmamak ile batıl için uğraşmak aynı şeydir. Mutlaka bizim Hakkın hakimiyeti için adaleti yeniden tesis edilmesi için bütün Müslümanların var gücü ile çalışması gerekir.

POLİTİK ADAM: Şimdi 11.Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Siyasal İslam bitti diye bir açıklama yapmıştı, hani ben Siyasal İslamcı tartışması kavramsal bir tartışma da onu bitirmek için de söylüyorum. Sizin için acaba bu Siyasal İslam bitti mi, kimlik mi değiştirdi, hani bu sözü kabul etmediğinizi biliyorum da genel baktığınız zaman hani siz rakibiniz olan siyasi partileri bu mecrada görüyorsanız, onların anlattığı mesela Ak Parti hükümetinin bir dönemki Suriye politikası, Siyasal İslamcı bir politika mıydı sizce?

Zekeriya Yapıcıoğlu: Ben tekrar söylüyorum bu tabir doğru bir tabir değil Siyasal İslamcı, eğer bununla kastedilen şey şuysa, ya Müslüman dediğiniz siyasetle ilgilenmez, siyasetle ilgilenirse bu o zaman Siyasal İslam’dır. Ya da İslam’ın siyasi düzenle ilgili, idaresi ile ilgili hiçbir iddiası yoktur, bu iddiayı ileri sürenler işte küçük bir gruptur ya da onlar kendilerine göre İslam’ı yorumladıklarını iddia ediyorlarsa bu iddiaları ben kökten reddederim. Biraz önce söylediğim gibi İslam bir hayat dinidir. İslam ekonomiye dair de konuşur, siyasete dair da konuşur, idareye dair de konuşur, İslam’ın bir hukuk nizamı vardır. İslam’ın bir aile düzeni vardır. İslam’ın bir eğitim sistemi vardır. Bir eğitim, öğretim önerisi vardır. İslam’ın bir ahlak öğretisi vardır. İslam’ın bir akidesi vardır, Kuranı Kerimi nelerden bahsediyor diye dikkatle incelerseniz veya inceleyenler şunu net bir şekilde görecektir ki o hem akideden bahseder hem muamelattan bahseder hem hukuktan, ahlaktan bahseder. Bütün bunların hepsinden bahseder. Mesela kuranı Kerimin en uzun ayeti Bakara süresinde, Müdayene ayeti, tam bir sayfa, borç ilişkileriyle ilgili, borçların yazılmasıyla ilgili, nereye koyacağız bunu? Siyasal İslam derken şu veya bu partinin oyları azaldı veya şu veya bu partinin dönemi geçti diyorsa o ayrı bir şey, ayrı bir mevzu,

POLİTİK ADAM: Bir dönem ona Radikal İslam denildi,

Zekeriya Yapıcıoğlu: Şimdi İslam’ın önüne veya arkasına bir sıfat yapıştırmak suretiyle İslam’ı parçalamaya çalışıyorlar, İslam bir bütündür. Siz kitabın bir kısmına iman edip, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz, kısmıyla muhatap oluruz o zaman. Kitapta hayatın bütün alanlarına dair bazı esaslar vardır, bazı kurallar vardır, temel çerçeveler vardır. Müslümanda bu çerçevenin içinde kalarak hayatını devam ettirir. Siyasi hayatı da buna dahildir. Eğer bununla iddia edilen şey şuysa, İslam siyasete dair ya da yönetime dair davalarından vazgeçmiştir diyorsa İslam böyle bir şeyden vazgeçmiyor, Kuran kıyamete kadar muhafaza edilecektir, Allah Kuranı indirmiştir ve onu muhafaza edecektir. Ve Kuran bu konulardan bahseder.

HER NE KADAR DEMOKRASİNİN HAVARİLİĞİNİ YAPSALAR DA, ONLAR İÇİN DEMOKRASİ ASLINDA HELVADAN BİR PUTTUR.

POLİTİK ADAM: Ben bu Siyasal İslam kelimesini baştan beri reddeden bir gazeteci, yazarım, hep anlatırken İslami Siyasi Hareket diye bahsederim, Türkiye’deki İslami Siyasal Hareketinin daha legalleşmesi diyelim, Milli Nizam daha önceki bazı parti çalışmaları da var. Hep İslami Siyasi Hareket demişimdir. Bunu da özellikle belirteyim. Şimdi, şöyle bir tecrübe var, zatıaliniz, partiniz, İslam ülkelerindeki siyasi partilerle sık sık görüşüyor, ben baktığımda bunu görüyorum. Şimdi sizin yaptığınız demokratik bir mücadele sandığın bir ucundan tutarak, seçimlere girerek, halka seçim beyannamenizi, parti programınızı sunarak oy almaya çalışıyorsunuz. Bu bir demokratik kültür, tecrübedir. Bir sandık demokrasisidir ama bu sandık tecrübesinin, bu demokratik tecrübenin diğer İslam coğrafyasında çok ta kullanılabilir, sürdürülebilir, kültürel olarak bir zemine oturmadığını görüyoruz. Belki Cezayir, Tunus belki en son Mısır gibi çok acı tecrübelerle, bu anlamda siyaset yapan partilerin önünün tıkanması mıdır bu konuda kültürün oluşmaması diye sormak isterim.

Zekeriya Yapıcıoğlu: Şöyle söyleyeyim aslında boydan boya bir İslam coğrafyasına bakarsak Malezya’dan Mağrip e kadar, Fas’a kadar, Kafkaslardan Yemen’e kadar, genel anlamda bu coğrafyanın en merkezinde kalan bazı topraklar, çok dar bir alan hariç hemen hemen bütün topraklar, bir dönem bir işgal yaşamışlardır. Bu işgal 20.yy’ın ilk yarısında 1940-50’lere kadar nerdeyse bütün her tarafta İslam ülkeleri, işgalcileri memleketlerinden kovmuşlar ve bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Ama o tarihten itibaren batı askeri olarak bu memleketleri terk etmiş ama siyasi olarak hiçbir zaman rahat bırakmamıştır. Ve oradaki yönetimler çok kere darbeyle ya da benzeri yöntemlerle yönetimi ele geçirmişler, bazıları diktatörlükler kurmuşlar, bazı krallıklar inşa edilmiş ve bunların tamamı batı desteklidir. Bakın bunun hiçbir istisnası yoktur. Neden bu böyledir, eğer bir yönetim bir İslam ülkesinde, Müslümanların oluşturduğu bir toplumda, yönetim kendi halkına dayanamıyorsa, dışarıdan birilerine sırtını dayamak zorundadır. Şuan İslam ülkelerinde olan şey budur. Birileri halka sırtını dayayıp, onların değerleriyle, onların söylemleriyle, onların inancıyla barışık bir şekilde iktidara gelmeye çalıştığında da evet, işte Cezayir’de, Tunus’ta, Mısır’da farklı farklı bölgelerde bunun örneklerini gördük. %80’lerde bile oy alsalar, İslami Selamet Cephesi gibi ya da İhvan gibi, Mursi gibi, çok yüksek oranlarda oy alsalar da batı destekli darbecilerle bunlar yönetimden uzaklaşıyor. Neden uzaklaştırıyorlar bunları, çünkü onlar için her ne kadar demokrasinin havariliğini yapsalar da, onlar için demokrasi aslında helvadan bir puttur. Onlar kendilerine özgürlük istiyorlar, onlar kendilerine bağımsızlık istiyorlar. Ama diğer bütün dünyanın özelliklede İslam dünyasının kendilerine bağımlı olmasını istiyorlar. Şimdi ordularla gidip işgal ettiler, 20.yy’da acı tecrübelerle yaşadılar ki Müslümanlar milyonlarca şehit verme pahasına onları kendi topraklarından kovdular. İşte Anadolu’dan kovmadık mı onları, Mısır’dan, Cezayir’den, Tunus’tan diğer bütün İslam coğrafyalarından tası tarağı toplayıp gitmek zorunda kalmadılar mı, her tarafı terk ettiler. Bunu gördüler, o zaman biz askeri yöntemlerle bunları zapt altında tutamayız. Peki ne yapacağız, o zaman onların başına, onlardanmış gibi görünen, onların kıyafetleri gibi kıyafetler taşıyan insanları, onların başına yerleştireceğiz ve onlar kendi halklarına dayanarak, kendi halklarının iradesiyle yönetime gelmedikleri için yönetimde kalabilmek adına bizden yardım ve bizden destek talep edecekler, biz de onun karşılığında o ülkeleri sömürmeye veya onların geleceğine şekil vermeye çalışacağız. Şu anda olan şey budur. Ve bunlar asla İslam ülkelerinde halkın iradesiyle birilerinin iktidara gelmesini istemez. Çünkü onlar bilirler ki sırtını kendi halkına dayayan artık onlara muhtaç durumda olmayacaktır. Muhtaç olmayınca da onların etki alanından ve kontrolünden çıkacaktır.

BİZ VASAT BİR ÜMMETİZ, NE İFRAT NE TEFRİT, NE SAĞ’DAN NE SOL’DAN, UÇURUMA YUVARLANANLARDAN DEĞİLİZ.

POLİTİK ADAM: Genel Başkanım, siyasete gelelim, HÜDAPAR hangi kulvarda siyaset yapıyor? Siz kendinizi tanımlarken hani adettir ya Merkez Sağ, Merkez, Merkez Sol falan bir kulvarınız var ve sizin bir parti yöneticinizin açıklaması var mesela bundan da konuşalım. HDP ile HÜDAPAR nerede, neden ayrılıyor? Şimdi bu en çok sorulan soru yani birbirinizin ikame partisi gibi haşa bir soru sormak istemiyorum ama HDP ile HÜDAPAR bir aile meselesi diyen bir açıklama önümüzde duruyor. Ve izleyicilerimizden bu anlamda çok soru geliyor çünkü HDP dediğimiz zaman, her konuya HDP ile başladığım zaman Türkiye’deki sinir uçlarının ayağa kalktığı bir model var. Ne derlerse desin dinlenilmeyecek ama HDP ile sizi ayıran, HDP’nin yanlışlıkları, onların Türkiye partisi olmayışları, siz konuşmanızın başında dediniz ki Türkiye’nin bütün coğrafyasına gidip geziyoruz, halkın nabzını tutuyoruz. Bu bile HDP’den en ciddi ayrışmanızı gösteren noktalardan biri, buyurun.

Zekeriya Yapıcıoğlu: Şimdi bu soruya verilecek en güzel cevap şudur. Siyaset, hani bir yelpaze olarak söylediniz ya biz neredeyiz, hangi kulvardayız, oradan başlayalım sonra kademeli bir şekilde sorularınızın içinde soru var, inşallah hepsine cevap vermeye çalışayım. Yine bize ait olmayan kavramlarla işte Sağ veya Sol kavramlarıyla buna cevap vermeyelim. Bu kavramlar bize ait değil, bunlar bizi tanımlamıyor. Gerçekten şu anda Türkiye’de özellikle yani klasik anlamda Batı’dan geldiği şekliyle kendisini Sağ olarak tarif eden partiler bazen Sol olarak tarif eden partilerden daha Sol da yer alıyor, klasik tarifiyle söylüyorum. Ama aslında dediğim gibi bu kavramlar bugüne ait kavramlar değil, Batı’da bile terk edildi ama bize hiç uymuyor. Biz müsaadenizle kendimize ait bir kavramla kendimizi tarif edelim. Biz vasat bir ümmetiz, ne ifrat ne tefrit, ne Sağ’dan ne Sol’dan, uçuruma yuvarlananlardan değiliz. Biz Sırat-ı Müstakim üzerinde, dosdoğru yol üzerinde orta hattan ilerlemeye çalışan bir hareketiz.

POLİTİK ADAM: Bu tabirinizde HÜDAPAR bir İslami cemaat mi hani kendinizi tarif ederken bir siyasi partiden daha,

Zekeriya Yapıcıoğlu: Biz bir siyasi partiyiz. Biz bir siyasi hareketiz. Ama biz bütün aşırılıklardan uzak, vasat bir hareketiz. Orta yoldan, orta hattan Sırat-ı Müstakim üzerinden yürümeye çalışan insanlarız. Biz başkalarının kavramlarıyla, bize ait olmayan kavramlarla kendimizi tarif etmek zorunda değiliz.

POLİTİK ADAM: Peki hani bir gelenek var ya Sosyal Demokrat, Muhafazakar Demokrat, Milliyetçi Demokrat.

Zekeriya Yapıcıoğlu: Değil, onlar olabilir, Hıristiyan Demokratlar, Sosyal Demokratlar, işte İngiltere’de İşçi Partisi veya Muhafazakar Parti olabilir veya Almanya’da Hıristiyan Demokratlar, Yeşiller, bunlar bize ait kavramlar değil. Bu tamamen Batılı kafa ile düşünen insanların oradan alıp getirip bize uyguladığı kavramlardır. Biz kendi kavramlarımızı kullanırsak kendi özümüze dönebiliriz.

HÜDAPAR ALLAH’IN İZNİYLE KATLAYA KATLAYA GELECEK DİYE BİR ÜMİT OLUŞTURUYOR BİZDE.

POLİTİK ADAM: Kendi kavramlarını kullanarak siyaset yapıyor HÜDAPAR, toplumsal karşılığı? Hani siz gittiniz kendinizi anlattınız, vatandaşın size karşılığı, hani Başkan yüreğimize su serptiniz, Allah razı olsun mu, nasıl yaklaşıyorlar?

Zekeriya Yapıcıoğlu: Şöyle söyleyeyim, eğer gerçekten ben bu anlamda size bir kez daha teşekkür ediyorum, bu fırsatı verdiniz, burada kendimizi, çizgimizi ifade etmeye çalışıyoruz. Öyle bir imkan sundunuz bize, ben inanıyorum ki eğer HÜDAPAR’ın kendisini diğer partiler gibi ifade etme, belli bir basın grubu bir taraftaki partileri, diğer basın grubu diğer taraftaki partileri sıkça gündeme getiriyor ya da onların söylemlerini kamuoyuna taşıyor. Eğer HÜDAPAR’ınki de böyle taşınmış olsaydı, bugün bulunduğu noktadan çok daha ileri bir yerde olabilirdi. Ama biz şunu da söylüyoruz. Her zaman bunun altını çiziyoruz, tüm teşkilatlarımıza diyoruz ki bizde yılmak yok, bizde durmak yok, biz çalışmalarımıza imkanlarımız ne kadar izin verirse, o imkanlar çerçevesinde devam edeceğiz çalışmalarımıza. Ama bunun sonucu ne olursa olsun en azından bağımsız olarak hiçbir zaman motivasyonumuzu kaybetmeden bu yürüyüşümüzü devam ettireceğiz. Söylediğimiz şeylerden bir tanesi şudur evet, biz kitlelerin desteğini yanımıza almak istiyoruz. Gerçekten bu milletin hem maddi hem manevi kalkınması için HÜDAPAR’ın programının uygulanması gereklidir diye inanıyoruz. Bu inançla biz çıktık fakat şunu da biliyoruz, halkın desteğini arkamıza almadan bu programımızı tatbik edemeyiz. Fakat o desteği temin edebilmek için biz kendi ilkelerimizden, kendi işte o Sırat-ı Müstakim çizgisinden Allah’ın izniyle hiçbir zaman taviz vermeyeceğiz. Biz kalabalıklara tabi olmayacağız. Ya da kalabalıklar bizi alkışlasın diye üzerinde yürümemiz gereken yolu terk etmeyeceğiz. Bu bizim ilkemizdir. Ne zaman gerçekleşir bu, onu bilemeyiz, sabırla memleketi dolaşıyoruz, yüz yüze insanlarla konuşuyoruz ve şunu söyleyeyim yüz yüze konuştuğumuz insanların önemli bir kısmı HÜDAPAR’ı tanıdığında, HÜDAPAR’ı bizden dinlediğinde, HÜDAPAR’ın gerçek kimliği ile yüz yüze geldiğinde kafasında bazıları tarafından oluşturulmuş olumsuz imajlar yıkılınca, çok farklı bir gözle bakıyorlar. Ve bu anlamda HÜDAPAR Allah’ın izniyle katlaya katlaya gelecek diye bir ümit oluşturuyor bizde.

Bakmadan Geçme