- Haberler
- Reel Politik
- Akşener, kürsüden yere kurşunlar fırlattı, Erdoğan'a 'Hadi oradan be' dedi!
Akşener, kürsüden yere kurşunlar fırlattı, Erdoğan'a 'Hadi oradan be' dedi!
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin İstanbul İl Başkanlığı'nın kurşunlanmasına kürsüden sert bir dille tepki gösterdi. Emniyetin, 'saldırganın hırsız kovalarken havaya ateş açtığı' yönündeki açıklamasıyla ilgili, 'Gerek fizik gerek de geometri kurallarına göre imkansız. Yani ya ifade yanlış ya da bu bekçi kardeşimiz bir aksiyon filmine özenmiş olacak, 'mermiye falso vermiş' ve olağanüstü bir nişancılık sergileyerek 'yanlışlıkla' binamızı vurmuş' diyen Akşener, kendisinden özür bekleyen Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a da tepki gösterdi. Akşener, 'Recep Bey utanmasan, mermiye saldırdı diye parti binamızı tutuklayacaksın. Bir de senden özür dileyeceğim öyle mi? Hadi oradan be hadi oradan! Çok beklersin!' dedi.
"Sakın unutma! Biz, bugünlere öyle kolay gelmedik. Biz buralara çiçek bahçelerinden geçerek de gelmedik” diyen Akşener, kürsüye getirdiği mermileri yere fırlatarak, “Soruyorum sizlere! Bunca engeli, aştıktan sonra şimdi bize, bu kurşun mu dur diyecek? Söyleyin! Sinan Ateş durdu mu? Bunca tehdide direndikten sonra; şimdi bizi bu kurşun mu korkutacak? Söyleyin! Ömer Halisdemir korktu mu? Bunca ahlaksızlığa, göğüs gerdikten sonra şimdi bizi, bu kurşun mu sindirecek?” ifadesini kullandı.
Akşener, partililerine, “Kıvılcımdan ateş olacaksınız! Söz mü? Tüm tehditlere, tüm iftiralara direneceksiniz! Söz mü? Tüm mermilere göğüs gerip; Milletimize güneş olacaksınız! Söz mü? 15 Mayıs günü burada gülmeyen yüzleri güldürmek için, susmuş sesleri haykırmak için, çöken karanlığı dağıtmak için, 40’dan 40 bin olacaksınız! Söz mü?” diye seslendi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Sorumsuz, korkak, artık vaktini çoktan doldurmuş son kullanma tarihi geçmiş bir iktidar!"
"Kadim kültürümüzle harmanlanan, cennet vatanımızda, hakkımız olan, tüm değerlerden, tüm olanaklardan, tüm fırsatlardan, mahrum bırakıldığımız, ucube bir dönemin, nihayet sonuna geliyoruz. Mesela uzun bir zamandır adaletten mahrumuz… Çünkü; adaleti gölgeleyen bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Hukuka, keyfine göre, yön veren, kendi çıkarları için, zalime boyun eğen, başkentin göbeğindeki, alçak bir cinayetin, gerçek faillerini bulmaktan bile, aciz bir iktidar! Mesela uzun bir zamandır; samimiyetten mahrumuz. Çünkü; kalbini karartmış bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Bir milletin ahını, bir annenin acısını, iki küçücük çocuğun gözyaşlarını bile, görmezden gelen, vicdansız bir iktidar! Mesela uzun zamandır ciddiyetten mahrumuz. Çünkü görev bilincini kaybetmiş bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Verdiği hiçbir sözü, tutamayan, mafyaları, simsarları, uyuşturucu kaçakçılarını kollayan, Sinan Ateş’in katillerine göz yuman, zalim bir iktidar! Sorumsuz bir iktidar! Korkak bir iktidar! Ve artık vaktini, çoktan doldurmuş son kullanma tarihi geçmiş bir iktidar!
"Giderayak mafyaların, simsarların kuklası oldun; neredeeen, nereye?"
Düşünün ki emniyet teşkilatımız, cinayeti planlayan şahsı bir milletvekilinin evinde yakalıyor. Buna ilişkin, tutanak tutuyor. Nasıl oluyorsa oluyor, o tutanak, ortadan kayboluyor. Ve bugün, o tutanak, dava dosyasında yok. Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle devlet yönetilir mi? Hey gidi hey… Neydin, ne oldun Recep Bey? 'Cesaretin sembolüyüm' diye geldin, giderayak esaretin sembolü oldun. 'Milletin adamıyım' diye geldin; giderayak mafyaların, simsarların kuklası oldun. Bir zamanlar, geçmiş iktidarların hatalarından, ders alırdın. Şimdiyse, kendi hatasını göremeyecek kadar kör, doğruları duyamayacak kadar da sağır bir adam oldun. 'Neredeeen, nereye?' değil mi Recep Bey? Görüyorum ki, artık sende; Ayşe Ateş’e verdiği sözü tutacak, basiret yok! Babasız kalan Banuçiçeğin, Bengüsu’nun karşısına çıkacak, yüz yok! Elindeki sınırsız yetkiye rağmen katillerden hesap soracak cesaret ise hiç yok! Hiç merak etmeyin! Recep Bey’in yapamadığını biz yapacağız! Onun tutamadığı sözü, biz tutacağız! Ne olursa olsun; Sinan Ateş’in kanını, yerde bırakmayacağız! Katiller, cezasını çekecek! Azmettirenler cezasını çekecek! Yataklık edenler cezasını çekecek! Bu işin üstünü örtmeye kalkışanlar da cezasını çekecek!
Sosyal medya düzenlemesine tepki: Tek adam rejiminin diktatörlüğe doğru uzanan yoluna bir taş daha döşenecek!
Seçimlere 39 gün kala BTK, yeni bir sosyal medya düzenlemesini, yürürlüğe aldı. Bu düzenlemeye göre, artık sosyal medya platformları, kişisel bilgileri adli makamlara, iletmekle yükümlü olacak. Peki nasıl iletecek? Herhangi bir yargı kararı olmadan iletecek. Bir soruşturma bahanesi bulmak, yeterli olacak. Yani; bir İçişleri Bakanlığı yetkilisi; 'Şu kişi hakkında soruşturma var. Bana bilgilerini verin' dediğinde o bilgiler derhâl iletilecek. Bu şekilde yargı önünde, suçu ispatlanmamış kişilerin tüm şahsi bilgileri, talep edilebilecek. Düzenlemenin ilgili kısmı, aynen şöyle diyor: 'Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, Devletin sırlarına karşı suçlar ve bu kapsamda içerik oluşturan ve yayan faillere ulaşmak için gerekli olan bilgiler…'
"Gerçekten ibretlik…"
Yani mesela gerçek enflasyon verilerini inceleyen ENAG 'yanıltıcı bilgi yaymaktan' susturulacak. Üstelik sadece ENAG değil ENAG verilerini, paylaşan hesaplar da susturulacak. Mesela 'Kızılay’ın çadır satışını' haber yapanlar ve yayanlar, 'devlet sırrını açığa çıkardı' diye susturulacak. Mesela; 'Dört gün oldu, bir tane arama-kurtarma ekibi gelmedi' diyenler, 'devletin birliğini bozuyor' diye susturulacak. Yani böylece tek adam rejiminin, diktatörlüğe doğru uzanan yoluna, bir taş daha döşenecek. Türk demokrasinin önüne, ördükleri duvarlara, bir tuğla daha konulacak. Türk gençlerine layık gördükleri hapishane düzenine bir pranga daha eklenecek. İşte size Recep Bey ve arkadaşlarının Türkiye’ye layık gördüğü yüksek demokrasi standardı… Gerçekten ibretlik…
"Sosyal medya platformlarını saray medyasına çevirme girişimi!"
BTK’nın yapmış olduğu bu düzenleme sosyal medya platformlarını saray medyasına çevirme girişimidir. Bu düzenleme; Twitter’dan, bir AHaber oluşturma gayretidir. Bu düzenleme Facebook’ta milletimize bitmeyen bir penguen belgeseli izletme çabasıdır. Ellerindeki binlerce trole rağmen, istedikleri algıyı yönetemediler. Emirlerindeki, onca kanala rağmen, milletimizi, yalanlarına inandıramadılar. Attıkları onca iftiraya rağmen; oylarının eriyişini, bir türlü durduramadılar. Çünkü bu hükûmetin depremdeki acizliğini, sosyal medya ortaya çıkardı. Saray medyası, sahte başarı hikâyeleri yazarken, Kızılay’ın depremzedelere çadır sattığı haberi, sosyal medyadan yayıldı. Toplanan vergilerin, kimlerin cebine girdiğini, sosyal medya duyurdu. İşte tam da bu yüzden; rezilliklerini meydana döken, her şeye düşmanlar. Sosyal medyaya düşmanlar. Gençlere düşmanlar. Gençlerin kullandığı, tüm teknoloji araçlarına düşmanlar.
Kuzey Kore lideri benzetmesi
Sevgili gençler şunu asla unutmayın ki 14 Mayıs’ta oy kullanmaya gittiğinizde çok kritik bir seçim yapacaksınız. Kim Jong’un, uzun boylu ruh ikizi ile Millet İttifakı’nın adayı arasında bir tercih yapacaksınız. Kuzey Kore’ye özenen bir Türkiye ile Avrupa standartlarında bir demokrasiyi doyasıya yaşayan bir Türkiye arasında bir tercih yapacaksınız. Kim Jong’un izinden gidenlerle Atatürk’ün gösterdiği istikamete yürüyenler arasında bir tercih yapacaksınız. Sizlere öğrenilmiş çaresizlik prangaları takanlar ile 'Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet' diye haykıranlar arasında bir tercih yapacaksınız. Ben size inanıyorum. Ben size güveniyorum. Çünkü; güç sizde. Çünkü; söz sizde. Çünkü; gelecek sizin ellerinizde. Adım gibi eminim ki 14 Mayıs’ta sandığa gideceksiniz ve kaderinizin dizginlerini elinize alacaksınız! Sandığa gideceksiniz ve Recep Bey’i o koltuktan indireceksiniz! Sandığa gideceksiniz ve Atamızdan aldığınız emanetin hakkını verip yepyeni bir tarih yazacaksınız! Hiç şüphem yok o sene bu sene!
"Recep Bey; 'gerginsin' deyince, bana ve arkadaşlarıma kızmak, tehdit etmek sandıktaki kaçınılmaz sonunu değiştirmeyecek"
Siz sakın kürsülerde, ekranlarda, mangalda kül bırakmayan Recep Bey’e bakmayın. Artık o da bu seçimi kaybedeceğinin farkına vardı. Bu yüzden de son zamanlarda oldukça huysuz, aksi ve gergin… Aslında hoş görmek lazım. Sonuçta gelmekte olan hezimeti hazmetmek kolay değil. Yalnız buradan kendisine küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum: Recep Bey 'gerginsin' deyince, bana ve arkadaşlarıma kızmak, tehdit etmek, hakaret etmek, sandıktaki kaçınılmaz sonunu, değiştirmeyecek. Çünkü; İçinde bulunduğu bu acınası durumun, tek sorumlusu sensin sen!
Bak, tam 21 yıl oldu. Ama sen hâlâ, asgari düzeyde bir devlet insanı olamadın. Dile kolay. Koskoca 21 yıl… Kim olsa, bir şeyler öğrenirdi. Ama sen, maalesef, hiçbir şey öğrenemedin. Bir de üstüne, geçtiğimiz hafta, çıkmışsın; bana, 'utan, utan' diyorsun… Evet utanıyorum! Bu ülkenin Cumhurbaşkanı olma şerefinin, zerresini dahi üzerinde taşıyamamandan, ben utanıyorum! Küfür bulaşmış dilinden, fitne saçan sözlerinden, söylediğin yalanlardan, attığın iftiralardan, biz utanıyoruz! Milyonlarca vatandaşına düşman gözüyle bakmandan, biz utanıyoruz! Ama belli ki sen, hiç ama hiç utanmıyorsun! Bu yüzden de, nefret saçmaya, öfke kusmaya tam gaz devam ediyorsun.
"Cudi ve Gabar senin için vatan olmayabilir ama bizim için vatan toprağıdır!"
Hatta muhalefeti, Cudi’ye Gabar’a gömmekten bahsedecek kadar şirazeden çıkıyorsun. İnanabiliyor musunuz? Aynen böyle söylüyor. Arkadaş bizi, Cudi’ye, Gabar’a gömecekmiş… Bak Recep Bey, Cudi ve Gabar senin için vatan olmayabilir. Ama bizim için Rize ne kadar vatan toprağıysa Cudi de o kadar vatan toprağıdır! Kocaeli ne kadar vatan toprağıysa; Gabar da o kadar vatan toprağıdır! Sen kuponcu olduğundan, vatan toprağının kıymetini bilmezsin. Ama biz gayet iyi biliriz. Al bayrağımızın gölgesinin düştüğü her yer, bizim için cennettir, cennet!
“Beni kendinle uğraştırma” diyen Erdoğan’a: Bir aslan miyav dedi, minik fare kükredi
Değerli dava arkadaşlarım, Recep Bey’in geçen haftaki, sayısız hezeyanlarından biri vardı ki, gerçekten evlere şenlik… Neymiş? Kiminle uğraşacağımı, çok iyi bilecekmişim… Neymiş? Kendisini benimle uğraştırmayacakmışım… Vay vay vay… Bir aslan miyav dedi, minik fare kükredi… Recep Bey! Sen hiç merak etme. Ben kiminle uğraşacağımı, çok iyi bilirim. Mesela ben kul hakkı yiyenlerle uğraşırım. Mesela ben teröristin mektubunu devletin televizyonunda okutanlarla uğraşırım. Mesela ben; Emekliden, memurdan, işçiden, çiftçiden esirgediği, milyarlarca lirayı yandaşların, rant şebekelerinin, ayaklarının seren, yağmacılarla uğraşırım. Mesela ben Milletine yalan söyleyen, milletinin sesini duymayan, üstüne de utanmadan, saraylarda keyif çatanlarla uğraşırım. Anaları mutfakta, babaları da evlatlarına karşı, çaresiz bırakanlarla; Emekçileri, memurları, enflasyon canavarına ezdirenlerle; Vatandaşı yokluk içindeyken, faizcilere, 200 milyar lira aktaranlarla uğraşırım. Gençleri itip kakanlarla; Kadınlara, hayatı zindan edenlerle; Milletin helal aşına, ekmeğine, el uzatanlarla uğraşırım! Ve hiç kusura bakma; Sen sevsen de, sevmesen de, uğraşmaya devam edeceğim!
"Hollywood prodüksiyonlarına taş çıkaracak fantastik açıklama"
Recep Bey’in bu tehdidinin, yansımasını hemen ertesi gün gördük. Biliyorsunuz, İstanbul İl Başkanlığımıza, silahlı bir saldırı yapıldı. Devlet ciddiyeti olan bir iktidar, böyle bir durumda, sizce ne yapar? Konunun araştırılması için, hemen harekete geçer, değil mi? Peki Recep Bey ve arkadaşları ne yaptı? Bize kızdılar. Kamera önüne geçip laf attılar. Sosyal medyadan hakaret ettiler. Neymiş efendim? İnşaat bekçisi bir kardeşimiz, hırsız kovalıyormuş. Hırsızları kaçırmak için de, havaya ateş etmiş; Ne hikmetse, kurşunlar gelmiş, İyi Parti’yi vurmuş. Bakın siz şu işe… Allah’tan il binamız Kabataş’ta değil… Bilmeyenler için söyleyeyim; İstanbul İl Başkanlığımız, sanılanın aksine, havada değil, yerdedir. Üstelik ateş edilen yer ile binamız arasında, belediyenin reklam panoları ile koskoca bir E5 karayolu var. Yani; binamızın girişi, E5’in altında kaldığı için, ateş edilen yerden, bina girişinin vurulma ihtimali, gerek fizik, gerek de, geometri kurallarına göre, imkansız. Yani; ya ifade yanlış, ya da bu bekçi kardeşimiz, bir aksiyon filmine özenmiş olacak, 'mermiye falso vermiş' ve olağanüstü bir nişancılık sergileyerek, 'yanlışlıkla' binamızı vurmuş.
"Utanmasan, mermiye saldırdı diye parti binamızı tutuklayacaksın; bir de senden özür dileyeceğim öyle mi? Hadi oradan be!"
Ayrıca; iddiaya göre, bu bekçi kardeşimiz hırsızlığı engellemek için defalarca ateş etmiş. Ama ne hikmetse; bu kadar ciddi bir hadiseyi, şirketteki üstlerine bildirmemiş. Tutanak tutmamış. Polise haber vermemiş. Hatta bunları yapmadığı gibi; Üstüne de; sanki hırsızlık hadisesi, normal bir olaymış gibi; hırsızlara ateş etmek de bu Teksaslı kardeşimizin, günlük rutiniymiş gibi gitmiş evine bir güzel yatıp uyumuş. Yaa… Hollywood prodüksiyonlarına, taş çıkaracak, bu fantastik açıklamanın, sonunda ise, Recep Bey çıkmış, benden özür bekliyormuş… Çünkü, kendisi çok kırılmış. Duyguları incinmiş. Rencide olmuş. Vah vah… Yazık ki ne yazık. Recep Bey utanmasan, mermiye saldırdı diye parti binamızı tutuklayacaksın. Bir de senden, özür dileyeceğim, öyle mi? Hadi oradan be hadi oradan! Çok beklersin!
"Çiçek bahçelerinden değil, mayın tarlalarından geçtik"
Sakın unutma! Biz, bugünlere, öyle kolay gelmedik. Biz, buralara, çiçek bahçelerinden geçerek de gelmedik. Biz bu yola 2015'te koltuk sevdası uğruna her türlü hukuki ve vicdani ilkeyi hiçe sayan sırtını ve aklını tek adama teslim eden bir anlayışa karşı mücadele etmek için çıktık. Biz bu yolda 2017 referandumu ile getirilmek istenen ucube bir tek adam sistemine en gür sesimizle 'hayır' diyerek yürüdük. Çiçek bahçelerinden değil, mayın tarlalarından geçtik; İyi Partimizin kutlu güneşinin etrafında buluştuk. Cümle aleme meydan okuduk demirden dağları bile eriten kadim bir ateşin etrafında buluştuk! O günlerden, bugüne de hiçbir hesaba, hiçbir pazarlığa girmeden bu kürsüden milletimizin sesi olduk, vicdanı olduk. Haksızlıkla, mücadele ettik. Esarete, itiraz ettik. Prangalara isyan ettik.
"Soruyorum sizlere! Bunca engeli, aştıktan sonra şimdi bize, bu kurşun mu dur diyecek?"
Soruyorum sizlere! Bunca engeli, aştıktan sonra şimdi bize, bu kurşun mu dur diyecek? Söyleyin! Sinan Ateş durdu mu? Bunca tehdide direndikten sonra; şimdi bizi bu kurşun mu korkutacak? Söyleyin! Ömer Halisdemir korktu mu? Bunca ahlaksızlığa, göğüs gerdikten sonra şimdi bizi, bu kurşun mu sindirecek? Söyleyin! Özgecan’lar, Şule’ler, Ceren’ler sindi mi? Bunca tuzağı bozduktan sonra; şimdi bizi, bu kurşun mu öldürecek? Söyleyin! Gaffar Okkan’lar, Uğur Mumcu’lar, öldü mü? Bunca hainliğin, üstesinden geldikten sonra; şimdi bizi, millî misakımızdan, bu kurşun mu vazgeçirecek? Söyleyin! Eren Bülbüller, Yasin Börü’ler, Aybüke Öğretmen’ler, vazgeçti mi? Bunca nifakı, bunca fitneyi, hakikatin ışığıyla yendikten sonra; Şimdi bizi, bu kurşuna, adres verenler mi ayıracak? Söyleyin! Hilalle yıldız hiç ayrıldı mı?
Akşener, kürsüden mermileri yere fırlattı: Bu millet 15 Mayıs sabahı hep bir ağızdan 'Hürriyet!' diye haykıracak!
O zaman bugün, burada, sizlerden bir söz istiyorum! Bu sözü törenize, atanıza uyarak verin! Bu sözü imanınıza, vicdanınıza sorarak verin! Bu sözü aklınızı ve kalbinizi duyarak verin! Kıvılcımdan ateş olacaksınız! Söz mü? Tüm tehditlere, tüm iftiralara direneceksiniz! Söz mü? Tüm mermilere göğüs gerip; Milletimize güneş olacaksınız! Söz mü? 15 Mayıs günü burada gülmeyen yüzleri güldürmek için, susmuş sesleri haykırmak için, çöken karanlığı dağıtmak için, 40’dan 40 bin olacaksınız! Söz mü? Türkün Türküsü olacaksınız! Söz mü? Milletin şiiri olacaksınız! söz mü? Bilge Kağan’ın, Kürşad’ın, Fatih’in torunları! Mustafa Kemal’in çocukları! Türkiye’nin İYİ ve cesur evlatları! Bu millet, 15 Mayıs sabahı; 21 yıldır, kendine biçilen deli gömleğini, yırtıp atacak. Bu millet, 15 Mayıs sabahı istibdatın çürük zincirlerini, kırıp atacak. Bu millet 15 Mayıs sabahı hep bir ağızdan, 'Hürriyet!' diye haykıracak! Ve 15 Mayıs’ın şafağında Türkiye tarih yazacak! Söz mü? Allah sizlerden razı olsun. Sözünüz sözümüz, Millet yolu, yolumuz olsun!"