- Haberler
- Reel Politik
- DP Genel Başkanı Uysal: Türkiye'de her alanda sistematik bir çöküş var
DP Genel Başkanı Uysal: Türkiye'de her alanda sistematik bir çöküş var
Genel Yayın Yönetmenimiz Fehmi Çalmuk'un BBN Türk ekranlarında hazırlayıp sunduğu Politikadam'ın bu haftaki canlı yayın konuğu Demokrat Parti Genel Başkanı Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin Uysal, gündeme ilişkin önemli açıklamar yaptı. Türkiye'de adalet sistemi başta olmak üzere pek çok alanda sistematik bir çöküş yaşandığını söyledi. 20 yıldır iktidarda olan Erdoğan'ın siyasi kariyerinin en kötü kadrosu ile çalıştığını belirten Uysal, 'Sayın Erdoğan'ın elinde müthiş bir imkan ve yetki var. Aksaklıkları ve sorunları gidermek için önünde hiç bir engel olmadığını vurguladı. İşte Genel Yayın Yönetmenimiz Fehmi Çalmuk ile Demokrat Parti enel Başkanı Gültekin Uysal'ın canlı yayınlanan sohbetinin ayrıntıları...
Ben Fehmi Çalmuk, BBN Türk ekranlarında Politik Adam programındasınız. Bugün 4 önemli konu başlığımızda, 4 önemli konuğu ağırlayacağız. İlk konuğumuz, Türkiye’nin en genç Genel Başkanı, Demokrat Parti Genel Başkanı, Afyon Karahisar milletvekili Sayın Gültekin Uysal. Hoş geldiniz.
Hoş bulduk.
Yoğun bir politik trafiğiniz var, bugünde ayağınızın tozuyla, Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ziyaret etti. Trafik biraz hızlandı 27 Mart öncesi, buna geleceğiz. Ama ben bizi izleyen çok sayıda Demokrat Partili seveninizden, Youtube’dan hem sosyal medyadan bizi izliyor, mesaj attı, teşekkürlerini iletti, buradan sizin himayenizdeki tüm partilere selam söylüyoruz.
Şimdi Genel Başkanım şöyle diyelim, ekonomik beklentiler, siyasetin önüne mi geçti, niye bunu söylüyorum. Çünkü Türkiye’de ne olursa olsun ekonomi konusu pandemiden bu yana siyasetin önünde. Halkın cebinde, markette, pazarda, mutfağında olanı en güzel siz biliyorsunuz, en güzel şikayetler size geliyor. Bu konuda neler söylersiniz, siyasetin önünü mü gölgeliyor ekonomik gelişmeler?
"PEK ÇOK ALANDA SİSTEMATİK ÇÖKÜŞ VAR"
Hem gölgeliyor hem gölgelemiyor diyelim çünkü Türkiye’de problem ekonomi politikaları ile ilgili değil, Türkiye’de problem, siyasetle ilgili bir büyük problem var. Siyasetin karar alma süreçleri doğru işlemediği için, oyunu doğru kurmadığımız için, keyfi bir rejim olduğu için vatandaşa yansıyan boyutları itibariyle hayat pahalılığı, pek çok sahadaki sistematik çöküş, eğitim sahasından başlayalım, tarıma, pek çok maliyeti 84 milyon öder hale geliyor. O nedenle tekrar başa dönersek, problemin merkezinde siyasetin işlemeyişi var, çarpık düzen var, sistematik hata veren siyasi düzen var. O nedenle biz açık yürekle ifade ediyoruz, Demokrat Parti olarak. Herkes değişimi başka sahalardan başlatıyor oysa biz önce siyaset değişecek, sonra Türkiye, çünkü ne dar gelirli vatandaşımızın ne çiftçinin ne emeklinin ne işçinin ne memurun ne farklı farklı gençlerimizin, kadınlarımızın politika sahaları, sektörü ilgilendiren meseleleri ifade ettiğim gibi ne milletin en meşru kürsüsü Büyük Millet Meclisine yansıyor. Ne yürütmenin, idarenin merkezi hükümetin karar alma mekanizmalarına. Türkiye’de problemlere çözüm üretebilmeniz için yegane bir yol var o da Sayın Erdoğan’ın kadrajına sokabiliyor musunuz, sokamıyor musunuz? Zaman zaman açıklamalar görüyoruz, kendisi Validebağ’da protestolar vardı, kendisi gitmişti. Ben komşunuzum bana ulaşın diyor, 84 milyon doğrudan ulaşmaya kalksa bu temsili demokrasinin sahte manası kalmaz. O yüzden işlemeyen bir demokratik model var, iç içe geçmiş ir hal var o açıdan biz ısrarla ifade ediyoruz, demokrasi ekmeğimiz ve aşımız.
Sizi dinlerken sizin de içinde olduğunuz 6 liderin deklarasyonunu izlerken bu Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemine yönelik, tabirimi mazur görün, sanki bu sistem bütün kötülüklerin anasıymış gibi kafamda bir şey canlandı. Hani bu kadar mı iş vahim durumda?
"ERDOĞAN SİYASİ KARİYERİNİN EN KÖTÜ KADROSUYLA ÇALIŞIYOR"
Vahim, yani biz kişilere karşıtlık üzerinden, önce pozisyonumuzu belirleyip sonra siyasi argümanlar üreten bir siyaset arayışı içinde değiliz. Ölçülerle bakıyoruz, Türkiye’deki fotoğrafa bakıyoruz. Çıktılara bakıyoruz. Şimdi bu keyfi rejimin doğal çıktıları var, nedir bunlar, işsizlik, faizin geldiği yer, enflasyonun, hayat pahalılığının, enflasyon deyince teknik olarak anlamlandırmayabilir bazı vatandaşlar, hayat pahalılığı, emeği çalınıyor, sofrasından ekmeği çalınıyor, şimdi bu meselelere bakınca eğer siz, geçmişte pek çok dönemi mukayese edebilecek bir gazetecilik geçmişiniz var. Merkez Bankası başkanları sadece Türkiye’de değil dünyada itibar sahibi, akademik geçmişleriyle çoğu, bugün Sayın Erdoğan kendi tercihiyle ben her şeyi bilirim mantığı içerisinde kendi siyasi kariyerinin de en kötü siyasi ve bürokratik kadrosuyla çalışmayı kendisi tercih etti peki bunun bedelini kim ödüyor, maalesef vatandaşımız ödüyor.
"SAYIN ERDOĞAN'IN ÖNÜNDE HANGİ ENGEL VAR?"
Ama Sayın Cumhurbaşkanı son seçimde bu dönemi için, ustalık dönemim demiş.
Buraya gelirken sosyal medyada gördüm. Ak Parti Grup Başkanvekili Sayın Ünal’ın açıklamasını gördüm. 19 yıl hazırlık süresiymiş bundan sonra bizi görün demiş. Nasrettin hoca hikayesi gibi, ahh gençlik, ahh gençlik, dönüp sağına solunda kimse olmayınca, gençliğinde de bir şey değildin demek geliyor içimizden. Türk milleti ısrarla ifade ediyorum, Sayın Erdoğan’a, Ak Partiye mazeret bırakmayacak şekilde yetki vermiş, güç vermiş, güç yetmemiş mutlak güç vermiş, mutlak güç yetmemiş dilimden dökülen kanun haline gelsin demiş, bugün Sayın Erdoğan’ın önünde hangi engel var?
Rahmetli Demirel’in, Özal’ın, Menderes’in önünde medyadan yurt dışına, bir takım sınırlı finans imkanlarına, dünün Türkiye’sinde finans imkanları yoktu ama bir aklı vardı, bir kalkınma projeksiyonu vardı. Ama bugün uluslararası para piyasalarından borçlanmak, para bulabilmek her zamankinden daha kolay ve biz daha maliyetli buluyoruz bu tercihler dolayısıyla ama bir programınız yok. Şimdi 20 yılda yapamadığını, Sayın Erdoğan’a bir 5 yıl daha yetki versek, Türkiye’nin hangi sahadaki kronik meselesini düzeltecek? Türkiye’de bugün demokrasi, hukuk diyoruz, elbette vatandaşımız metropolleşen, kompleks ilişkilerin daha da derinleşmesinden dolayı hukuka her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor. Daha fazla kaybettiğinde bunların manasını anlıyor. Cumhuriyet fikri ne demek, Cumhuriyet hiçbir imtiyazlı sınıfın olmaması demek ama bu ülkede herkes eşit ama birileri daha fazla eşit mantığı içerisinde, imtiyazlı alanlar yaratmış. Sorunuzun başına dönelim, maalesef biz temel prensip itibariyle sert kuvvetler ayrılığına dayanan başkanlık modellerde, işleyen parlamenter demokratik modellerde meşrudur demokratik modeller içerisinde ama Türkiye’nin ihtiyacı, milletimizin daha da fazla demokrasi ihtiyacına karşılık düşsün diye yapılmadı, keyfi bir düzenleme yapıldı. Sayın Erdoğan’a göre bir elbise dikelim ve bunu şöyle bir propaganda yaptık, Allah’ın bu asırda millete hizmet için görevlendiği biri var. Hani bunu basınyoluyla denetlemek, bu kişiyi sandıkta tartmak, bu kişiyi Danıştay, Yargıtay ya da idari yargı, Anayasa bu süreçlerle denetlemek, buna tabi olalım, o ne biliyorsa onu okusun, hani demiş ya vatandaşımız biz bu imamın ne okuduğunu biliyoruz diye. Sayın Erdoğan’ın 20 yıllık performansı elimizde, vatandaşta bunu mukayese edecek.
Hiç mukayese yaptınız mı Genel Başkanım, Demokrat Parti geleneği olan bir siyasi parti, eski dönemlerde merhum Süleyman Demirel hükümetinde görev yapmış bir bakanla konuştunuz, onun döneminde bu imkanlar olsaydı veya merhum Turgut Özal’ın?
"ÇİFTÇİ GÜBRE ALMADAN EKİM YAPIYOR"
Kesinlikle, insan olarak sorumluluğumuz iki şeye göre, hem inancımız gereği Allah’a karşı, bir elinizdeki imkanlar, iki kabiliyetiniz. İmkan, kabiliyet ölçeğinde baktığınızda, Türkiye gelişmiş dünya ile mesafeyi kapatabilecek dünyada bir iklim vardı, finans bolluğu dediğimiz, para bolluğu dediğimiz, bir sanal refahı tüketti Türkiye. Nasıl yaptı bunu, borçlanarak yaptı. Kredi, finans estrümanlarının türevlerinin artmış olması bundan 20-25 yıl önce 30 yıl önce ondan önce Türkiye’de kaç tüccar kaç esnaf finans kuruluşlarından, bankalardan kredi kullanabiliyordu ki? Şimdi bireysel vatandaşımız bile oturduğu yerden TC kimlik numarasını atsın, kredibilitesi çıkıyor. Şimdi biz bunu sanki kazanmış, arttırmış, kenara koyduğumuz biz sermaye gibi tükettik ve bu sarmalın içerisine girdik. Uygulanan politikalarla bugün pek çok çiftçimiz feryat ediyor, gübre atamadan ekim yapmak durumunda kalıyor.
"KİRLİ KAYNAKLARLA SİYASETİ FİNANSE ETMEK İÇİN..."
Tam da zamanı
Niçin gübre fiyatları %300-500 artmış? Daha dün ben Polatlı’daydım, teşkilatta arkadaşlardaydım. Daha birkaç gün önce 9000 liraya aldığı tonunu, birkaç gün sonra 13-14bin liraya almak zorunda kalıyor Türk çiftçisi. Şimdi buraya niçin geldik, bir tercihin sonunda. Türkiye kıt kanaat olduğu dönemlerde, Cumhuriyetin kurulduğu andan itibaren bir ekosistemi kurmuş. Birlikleriyle kurmuş, Ziraat Bankası ile kurmuş, kooperatifleriyle kurmuş, kamu iştirakleriyle kurmuş. Şimdi bir retorikle küresel kapital kalkınma sistemlerinin ile Ak Parti aldığı bir rol var ve bunu 80 yıllık Cumhuriyetin siyasi birikimi ile beraber iktisadi birikimi ile Türkiye’nin tarım başta olmak üzere tasfiye etmek üzerine bir program uyguladık. Bugün sonuçlarını görüyoruz. Bu sadece tarımda değil, Süleyman Demirel’in memleketi barajlarla özdeş hale gelmiş, o barajlardır ki Türkiye’nin elektrik üretimidir, o Isparta bugün 5 gün elektrik alamadı. Özelleştirme yapmışsınız, ahbap çavuş düzeni içerisinde kirli kaynaklarla siyaseti finanse etmek için, o sözleşmelerin gereğini yapmayan şirketler için yaptırım uygulamamışsınız. Bakım yapması gereken şirketler bakım yapmamış, üstüne devletten para almış, insanlarımız bu kışın ortasında yüksek binalar, hastalar asansörün işlemediği kış ortamında pek çok sıkıntıyla karşı karşıya kaldı. Neresinden bakalım hani siz toparlayın, şair Eşref’in hafızamıza nakş olmuş, suların haricinde her yerimiz akıyor diyor. Söyleyecek söz bitmiş, demokrasinin de güzelliği burada, söyleyecek sözü bitenler iktidarı devredecek, yenileri göreve gelecek.
Genel Başkanım çok güzel konuşuyor da, hiç mi iyi bir şeyi yok iktidarın? Elbette ki muhalefetin yapısı, var olmayanı, yapılamayanı göstermektir, kim adına vatandaş adına, böyle de bir soru var?
"TÜRKİYE PEK ÇOK SAHADA GERİYE GİTTİ"
Biz toplamda bir değerlendirme yapıyoruz, biraz önce ölçüyü ifade ettim. Kapasite, imkan, kıt kanaat 1950’de Türkiye’de 3000 üniversite öğrencisi var. Ama o 3000 çok nitelikli, Türkiye’yi taşımış, içinden pek çok mühendis çıkmış, hukukçu çıkmış ama şimdi bugün yüzlerce üniversite var ama niteliklilerini siz mukayese edin. Elbette bir iktidar %100 her şeyi kötü yaptı ama bu imkanı kötü kullandı, Türkiye pek çok sahada geriye gitti.
Pası iyi değerlendiremedi, golü atamadı yani?
O açıdan Sayın Erdoğan birisi kendine bir taahhütte bulunmuş değil ki, padişah oldunuz, ömrünüzün sonuna kadar iktidarda kalacaksınız diye.
Tabi bunun için önümüzde bir seçim var, 1 yıl 3 ay bir zaman kaldı. Ve hemen bir seçim kanunu çıktı. Seçim kanununun çeşitli analizleri de yapıldı. Muhalefet partileri eleştirdi, sert bir eleştiri, benim aklımda kalan en önemlilerinden biri seçim kanununun muhalefet partileri için bir tuzak olduğuna ilişkin. Katılıyor musunuz buna?
"MUHALEFETİN ORTAK PAYDASI DEMOKRASİ"
Yani iktidarın bir mühendislik yaptığı ortada ama kamuoyunda yapılan analizlere de baktığınızda bir husus gözden kaçırılıyor, nafile çabalar bence, elbette bir hedefi var. Cumhur ittifakı, Ak Parti ve MHP 2018 yılında ittifak düzenlemesi yaparken ve beraberinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediğimiz 16 Nisan referandumu ile böyle bir çerçeveyi çizerken şöyle bir varsayıma dayandı. Muhalefet çok parçalı, çok derin fikir ayrılıkları var, aralara da mayınlar döşenmiş, hiçbir şekilde biraraya gelemez, biz her halükarda yedeğimize aldığımız MHP ile beraber, biz her zaman bu iktidarı elimizde tutarız. Ama öyle olmadı. Türkiye’nin yaşadığı derin hukuksuzluklar, derin demokraside yaşanan açıklar, ekonomide yaşanan altüst oluşlar, bugün başka bir noktaya geldi. Burada bir mühendislik var ama ben Türkiye’deki rekabetin esas merkezinin yürütme ile Cumhurbaşkanlığı ile olduğu kanaatindeyim. İktidar her ne yaparsa yapsın, siyasi parti olarak Türkiye’deki bu hukuksuzluğa karşı, hukuk diyen, demokrasi diyen bu 6 siyasi partinin, bu mücadeleyi, hiçbir şekilde ayrılık gayrılık gözetmeden bir ortak paydada yürütme iradesi var. Bunu bu tür taktiklerle telafi edemezler, elbette ki bunun sonuçları var. Sadece %7 barajını, don sisteminin nasıl uygulanacağı kısmını konuşuyoruz, Türkiye’de çok daha derin problem var. Çok partili hayata geçtiğimiz andan itibaren iktidar, muhalefet, ara dönemler, darbe dönemleri, hiçbir şekilde sandığın işleyişi ile ilgili endişe yaşamamışız. Belki 1946’da yaşadık en son, açık oy, gizli tasnif süreci ile. E şimdi hakim teminatında geçmesi, yürümesi gerçekleşmesi gereken seçimlerin 2019 yılında yerel İstanbul seçimlerinde o seçimi YSK’nın nasıl iptal ettiği vatandaşın vicdanında bir karşılık bulmadı ki. 800bin gibi bir fark, bir yanda Milli İrade şampiyonluğu yapacaksınız, ben zaman zaman diyorum, mutedil bir iktidar var, demokratlığa ihtida etmiş, etmiş derken etmediğini de görüyoruz. Konjektürel bir program olarak bakmış. Demokrasi, hukuk onların lehine işliyorsa kabulleri aksi takdirde değil.
Şimdi Genel Başkanım bu %7 barajı aslen %5’di. Cumhurbaşkanının yurtdışı dönüşü uçakta o %5 ile ilgili şeyi, o ikili görüşmede anlaşmayı unutup %7 demesi ile geldi. Onu da bana gelen derin kulis bilgilerinden vereyim. Barajın %5 ya da %7 olması ya da bazı muhalefet partilerinin öngördüğü gibi %3’e düşmesi Demokrat Parti için bir anlam ifade ediyor mu?
Biz kendi penceremizden bakarak bir değerlendirme yapmıyoruz. 2002’den beri Türkiye’nin kutuplaşmasına da katalizör görevi görmüştür %10 barajı. 12 Eylül rejiminin Türkiye’de kurduğu en sağlam kolonu siyasi partilerle birlikte %10 barajıdır. Bir yanda vesayet ile mücadele ediyoruz diyenler hiç bu alana dokunmamıştır. Elbette bunu çok açık yüreklilikle ifade ediyorum. Burada geçmiş hükümetlerin, geçmiş hükümetlerdeki partilerin de kabahati var.
Rakiplerim %10’u geçip de benim oyuma benim tabanıma ortak olmasın düşüncesi var.
"O KÖPRÜLERİN ALTINDAN ÇOK SU AKTI"
Sayın Erdoğan, Ak Parti, Türkiye’nin içine düştüğü kutuplaşma iklimi dolayısıyla büyük imkan sağladı, ne zamana kadar, 7 Haziran 2015 seçimlerine kadar. Açık ara farkı var. Kurduğu siyasi, iktisadi, toplumsal mekanik, oylar sandığa girmeden ne çıkaracağını bilmenin gönül rahatlığı içinde sandığa gitti. Ama artık bu tablo değişti, anlaşılıyor kamuoyuna yansıyanlardan. Hem Ak Parti hem MHP temsilcilerinin ifadeleri 2018 seçimleri dikkate alınarak ama ben o köprülerin altından çok su aktığı kanaatindeyim.
"TÜRKİYE'DE DERİN BİR HUKUKSUZLUK SÜRECİ İŞLİYOR"
Siyaset dar alandan çıktı mı diyorsunuz?
Şişeden çıktı. Esas 2018 yılında bu ittifak meselesi ile çıktı. Kendileri lehine yazacak dediler, şimdi orada oluşmuş bir deliği kapatmak için adım attılar beş delik açtılar, şimdi burada oluşmuş delikleri kapatmak için yeni delikler açıyorlar. En nihayetinde vatandaşta yoksanız, performansınız eksiye düşmüşse, söyleyecek sözünüz kalmamışsa, Türkiye’de hangi sahadan bakarsak bakalım derin bir hukuksuzluk süreci işliyor. Bu ülkenin bir genci, kamu sınavları, ben alın teri döktüm, göz nuru akıttım, üniversiteyi bitirdim, başarılı oldum, sınavlara çalıştım, kazandım, benim hakkımı ne şah ne reis alabilir diyebildiği ve hakkını alabildiği bir Türkiye’de hukuk işliyor demektir. Bu memlekette nasıl bir hukuktan bahsedeceksiniz. Hani biz kendi uğradığımız sistematik hukuksuzluktan bahsetmeyi hicap sayarım.
"TÜRKİYE'NİN MELİH GÖKÇEK DENİLEN BİR YÜZ KARASI KİŞİLİĞİ VAR"
Sizde mi uğradınız?
Elbette, parti olarak son 10 yıldır, zaman zaman bize soruyorlar, siz merkez sağ bir partisiniz. Yakın fikir akrabalığınız olan güya, sosyoloji itibariyle iktidarda olanlarla niye? E biz derin aleni bir şekilde hukuksuzluklara muhatabız. Bunları Sayın Erdoğan’a kadar da ilettik ama ısrarla, Melih Gökçek denilen bir Türkiye’nin yüz karası kişiliği var. Yani bunu ısrarla kayda geçsin diye ifade ediyorum.
Ama bir TCK’ya şey yapmayalım.
Olsun istediklerini yapsınlar. Artık bunları sineye çekecek halimiz yok, bu ahlaksızlıkları.
Bardak taştı mı?
Bu ahlaksızlıkları yüzlerine vurmamız lazım, o yüzden biz kendimiz muhatap olmuşuz, bırakın vatandaşı, Türkiye’de pek çok sahada olan.
"SİZİN ADALETİNİZ BATSIN"
Bu Demokrat Parti merkezi ile olan mevzu, düzelmedi mi hala?
Evet, 10 yıldır, şimdi ahlaksızlıkta bir üst seviyeye çıktılar. Sanayide depolama alanı ilan ettiler. Ahlaksızlıkta bir üst zirve nasıl yakalanır bilmiyordum, Melih Gökçek sonrası meclis çoğunluğu iktidar partisinde olduğu için, sizin adaletiniz batsın, bunu daha önce de bu stüdyoda belirtmiştim. Bunu temcit pilavı gibi sürekli sunmak istemem de, şimdi bu hal içindeyiz. Neyi konuşacaksınız siz ya? Bir attığınız yanlış kararın, bakın bu dövize endeksli mevduat, sadece 13-14 katrilyon, bu kadar kısa süre içerisinde 84 milyona maliyetiniz var. Arka kapıdan satmışsınız parayı.
Ekonomi bakanı bu kur koruma ile ilgili yeni şeyler de çıkarttı. Artık yabancıların da bu sisteme dahil olmasıyla ilgili hatta kambiyo vergilerini almayacağını belirtti.
Her gün bir şey çıkıyor. İşte Nasrettin Hoca’nın telleri çektim, koyunlar geçecek, yünler birikecek, ekonomiyi düzelteceğiz, Türkiye uluslararası etkiyi daha yeni yeni yaşayacak. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden yaşayacak. Bugün tur operatörlerini ele alalım, turizm alanında çok ciddi sıkıntı var.
"KIZIM BİLE KIRIK NOTLARI İÇİN 'DIŞ GÜÇLERİN ETKİSİ BABA' OİYOR !"
Buna Gıda sektörünü, tarım sektörünü, maden, demir çelik sektörünü de eklersek
Türkiye’de ayçiçeği ve buğday ihracatında % 70-80 oranında her iki kalemde de bağımlı olduğumuz ülkeler var. Emtia fiyatları artıyor, petrol fiyatları iniyor, çıkıyor, 130'ları gördü, şimdi 100'lere düştü, şimdi bunların bir maliyeti var. İktidar şark kurnazı, işine geldiğinde dünyada oluşan olumlu iklimden yararlanırken ben yaptım diyor, olumsuz oldu mu yurtdışı diyor, şimdi bu propagandadan o kadar etkilenilmiş ki, küçük bir kızım var ara sıra notlarında eksi olduğunda, dış güçlerin etkileri baba diyor, oraya kadar vardı iş.
Şimdi konuya girelim, bugün Deva Partisi başkanı Ali Babacan, CHP ve İYİ partiyi ziyaret ettiği gibi sizin de genel merkezi ziyaret etti.27 Mart’ta Ali Babacan beyin ev sahipliğinde yeniden toplanacaksınız. Belki geçmişte kutuplaşmanın ciddi tarafları olan 6 siyasi parti ama 2 Genel Başkan 2015’e kadar iktidar partisinin içinde Başbakan, Başbakan yardımcısı, Hazine bakanı gibi bir nokta. Yani kısmen de olsa belli bir dönemine Ak Partiyle de 6 partinin işbirliği yaptığını düşündünüz mü başkanım? Böyle bir soru var da onun için sordum.
Bu sorunun muhatabı aslında ben değilim.
Amenna, diğer partilerdeN size böyle bir izlenim geldi mi babında.
Ak Parti’nin kendi seyri içerisinde farklı farklı dönemleri var. Aslında sefaletin en zirve yaptığı noktadalar. Şu açıdan ifade ediyorum, bunlar kayda geçsin diye özellikle belirtiyorum.
Kayda geçiyor hatta zat-alinizin bu konuşması da benim internet sitem Politik Adam’da deşifre edilerek yeniden yayınlanacak, onu da arz edeyim.
2022 bütçesi Büyük Millet Meclisinde görüşülürken Ak Parti adına Genel Başkanvekili Sayın Numan Kurtulmuş konuştu. Numan Kurtulmuş’u dinlerken ben adeta Has Parti Genel Başkanı konuşuyor zannettim. Çünkü Ak Parti’nin 19 yıldır uyguladığı düşük kur, yüksek faiz politikasını kendileri inkar ettiler, kendileri eleştirdiler. Levent Yüksel’in güzel bir şarkısı vardı. Bana güvenme sakın, sabıkam ihanet. Şimdi sabıkanıza bakınca bu ülkede 3 senemiz yok ki sizin deneme yanılma metodunuza tahammül edelim. 19 yıl uygulamışsınız bugün tekzip ediyorsunuz, bu yanlıştı diyorsunuz. Ak Parti 3 Kasım 2002 seçimleri sonrası iktidar oldu ben şahsen 2003 Mayıs ayında Doğruyol Partisinde İl Başkanı oldum. Siyasi hayatımda birinci derece görev aldığım andan itibaren bu uygulanan politikalara o gün de itiraz ettim, bugün de itiraz ettik. Kaderin cilvesi bazen o gün bizimle beraber itiraz edenler, geçmişte mücadele edenler bugün Sayın Erdoğan’ın safında, Sayın Erdoğan’ın safında olanlar da bugün muhalefet safında.
"ŞARTLAR MONTRÖYÜ KAFANIZA VURA VURA ÖĞRETİR"
Yani bu siyaseten kaldığımız yerden mi kandığımız yerden mi devam ediliyor Genel başkanım?
Yani bunu böyle Allah affetsin, milletimiz de affetsin diyerek, işte Fetö ile beraber devleti ele geçireceğiz diye çıkmışsınız, Türkiye’deki belki de en büyük 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Türkiye’de sorgulanması gereken, milyonların emeğini çalan bu soruların ÖSYM’den çalınmasıdır. Şimdi o iddialar ortaya döküldüğünde bugün tekrar Adalet Bakanı olmuş Sayın Bozdağ’ın, eski Grup Başkanvekillerinin, bakanların isimlerini sayabiliriz burada şöyle bir hafızamızı yoklayınca, hepsinin açıklamaları var. Türkiye’de bir önemli entelektüelimizin ifadesiyle kimse demokrat değil, herkes birbirinin celladı sadece sırasını bekliyor der. İktidardaysanız, o an işinize geliyorsa, Sayın Erdoğan bilmiyor muydu? 2007 Anap-Doğruyol birleşmesi, 2011 seçimlerinde MHP’ye, CHP’ye yapılan operasyonlar, bunları bilmiyor muydu? Biliyordu ama siz yürüdükçe bu Fetö denen örgütlenme devletin kolluğuyla, istihbaratıyla yurtiçi, yurtdışı örgütlenme adeta bir mafya hizmeti veriyordu, Sayın Erdoğan’da nasıl olsa bana değil karşıya operasyon yapılıyor diyerek, işin ucu kendilerine dokununca yandım anam diye bağırdılar. Elbette Türk siyasetinin top yekün bir muhasebe yapması gerektiği kanaatindeyiz. Devlete talip olanlar siyasete talip olmaz, muhalefete talip olanlar, siyasete talip olmaz, şimdi bu tür bir denklem içerisindeyiz. Şimdi bu açıdan bakınca neresinden tutalım, Türkiye travmatik bir dönemi yaşadı. O açıdan adeta Cumhuriyete devri-sabık muamelesi yaratarak, bu büyük geçmişe sırtınızı dayayacağınıza, sırtınızı dönerseniz, bugün Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile kafanıza şartlar, tarihi şartlar vura vura Montrö’yü öğretir size. Yalan söyleyen tarih utansın, Lozan hezimet mi, zafer mi, Rızanur’un hatıralarından ibaret bir müktesebat ile bu büyük ülkeyi anlamaya çalışırsanız işte Lozan’ı da şartlar kafanıza vura vura öğretir. Türkiye’nin hangi tarihsel serüvenin içinden geldiğini, Türkiye’nin 2.dünya savaşı sonrası niçin yönünü batıya döndüğünü, kendisine güvenlik aradığını 45 Mayıs konferans sonrası bütün o tarihi şartlara baktığınızda işte Rus Dışişleri Bakanı Molotov’la, Türk Dışişleri Bakanı Rauf Sarper görüşmesine baktığınızda o tehditleri görürsünüz. Niçin Mussolini’nin Türkiye’yi tehdit ettiğine baktığınızda Cumhuriyet’i kuranların belirli bir istikamet tercih ettiğini görürsünüz.
Tabi, 60 darbesine de baksanız, 12 Mart’a da baksanız, 28 Şubat’a da, 12 Eylül’e da baksanız,
Hüseyin Nihal Atsız’ın bir şiiri vardır, Davetiye diye, bende çok beğenirim, Ey Benito Mussolini! Ey gayet yüce, İtalyanlar başvekili muhterem Düce! Duydum ki yelkenleri edip te fora, Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora, Buyursunlar… Bizim için savaş düğündür; Din Arab’ın, hukuk sizin, harp Türk’lüğündür. Şimdi bu hangi psikolojide yazılmış? Türkiye Turgut Reis’ten Hatay’a kadar bütün ordusunu yığmış, bu tehditleri yaşamış. Şimdi bunları ifade ettiğim, Kadir Mısırlıoğulları’ndan, onun yeni versiyonları var Ebu Bekir Sofuoğlu gibi Mustafa Armağan mıydı neydi, on yıllar boyunca kitlelerin, nesillerin zihinlerini bulandırdılar, dezenforme ettiler. İşte bu kitleler, geçen bir vatandaş ile karşılaştım, soruyor, 100.yılında Lozan sona eriyormuş antlaşma, bu kaybettiğimiz toprakları Sayın Erdoğan geri alacakmış gibi, dedim 2023 yakın inşallah alırız diyerek cevap verdim. Şimdi bu tür bir şuurla bakarsanız tarihi şartlar kafanıza vurur.
Evet, şimdi 6 tane lider, Türkiye’de kayyumlardan tutunda seçim sistemine, adalet sistemine ilişkin ilkelerinizi belirlediniz, imzalarınızı attınız. O 6 liderin ortak toplantısından sonra Demokrat Parti bir de Genel Kurul yaptı. Siz yine Genel Başkan seçildiniz. Ve çok sürpriz bizim içinde hürmete değer bir Genel İdare Kurulu, bir Başkanlık Divanı oluşturdunuz. Bu konuda da tebrik ederim. Şimdi yeni yol haritanız ne Sayın Genel Başkanım? 6 lider adına konuşma olarak söylemiyorum ama bir deklarasyon yaptınız, temeli attınız, su basmanları çıktı, şimdi binayı ne olarak dikeceksiniz? Şimdi bu Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem hakkında yapılan anketlerde de halkımızın kafası karışık diyor. Mevcut sistemde de parlamento güçlendirilemez mi, bu sistem böyle devam edemez mi? Niye sizin Anavatan ile birleşmenizle ortaya çıkan Demokrat Parti’nin, Anavatan tarafının verdiği bir önergeyle Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gerçekleşmişti. Şimdi bundan vaz mı geçeceğiz gibi sorular var, bu konuda kalan vaktimizde bunları da değerlendirmenizi talep ederim.
"ANAYASA MAHKEMESİ'NE PARTİLİ MİLİTAN ATIYOR"
Aslolan, Demokrasi eşittir Kuvvetler Ayrılığıdır. Bir dengeyi, bir denetleme mekanizmasını, hiçbir gücün sınırsız bir şekilde, gücün yozlaşması, gücün kötüye kullanılması, bir elde toparlanmaması için demokrasiler, anayasalar gelişmiş değil mi? Türkiye’de tamamen bir kişinin keyfinde, Türkiye bir sürü meydan okumalarla karşı karşıya, kuvvetlerin ayrılığı değil, kuvvetlerin uyumu diyelim. Sayın Erdoğan’a göre öyle bir mekanizma kurmuşsunuz, parlamentoyu kontrol ediyor, öyle bir mekanizmayı kurmuşsunuz yürütmeyi kontrol ediyor, öyle bir mekanizma kurmuşsunuz, yargıyı kontrol ediyor. HSYK’yı kontrol ediyor. Anayasa mahkemesine bir partili militan diyebileceğimiz kişiyi atıyor.
"TÜRKİYE'DE İŞLEMEYEN BİR DÜZEN VAR"
Sayın Devlet Bahçeli de Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’dan çok şikayet ediyor.
Kapatılsın diye söylemi var. Hatırlıyoruz iktidara yakın bir gazetenin manşetini, Anayasa Mahkemesi Başkanı, az evvel sordunuz, Ak Parti’nin hiç mi iyi bir şey yok, belki de Türk Anayasal sistemine kazandırdığı en önemli derinlik Bireysel Başvuru Hakkı’dır. Bugün imkanı olsa Ak Parti bunu kaldırmak ister. Şimdi Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar var, Anayasa mahkemesini tanımıyorum diyen, arkasına cesaretlendirdiğiniz Yerel Mahkeme’deki hakimler, normlar hiyerarşisi nasıl tanımaz ama tanımıyor ama siz onu mükafatlandırıyorsunuz daha iyi bir yere tayin ederseniz, bu mekanizma böyle işler. Şimdi bu açıdan bakınca Türkiye’de işlemeyen bir düzen var.
Yani bunu Osman Kavala, Selahattin Demirtaş meselesi için mi söylediniz?
Sadece o mesele değil, Anayasa Mahkemesinin verdiği ama iktidarın hoşuna gitmeyen pek çok karar var hafızamızda, o gazetenin manşetinde Anayasa Mahkemesi Başkanına ben sana yandım Zühtü diye, şuan ki Anayasa Mahkemesinde, Sayın Erdoğan’ın iktidarı öncesinde atanmış hiçbir üye benim bildiğim kadarıyla kalmadı. Kendi dönemlerinde ayrımı yapıyoruz, Sayın Gül mü atadı, Sayın Erdoğan mı atadı? Sayın Zühtü Arslan’ın Anayasa Mahkemesi 2.döneminde aslında başkanı değiştirmek için de bir çaba sarf ettiler. Oradan bizim de yakinen tanıdığımız hemşerilik bağı dolayısıyla bir üyenin, iktidarın tercihleri dolayısıyla ikna edilememesi sonrası Sayın Zühtü Arslan görevine devam etti. O yüzden iktidarın demokrasi işlesin, Anayasa Mahkemesi Anayasal görevini yapsın, böyle bir düşüncesi zaten yok. Biraz evvel ifade ettiğiniz gibi burada Cumhurbaşkanlığı meselesi, uygulamalarımız var. Elbette Türkiye’de hükümetlerin üzerinde, parçalı hükümet dönemleri, sağlıklı işlemeyiş nedeniyle bir takım dış müdahalelere, bugünkü sistemde de biz bu açıkları gördüğümüz için, yapıcı gensoru dediğimiz, güvenoyu dediğimiz mekanizmaları koyuyoruz. Zaman zaman Türkiye’de bir istikrar vurgusu yapılır, bugün Türkiye’de uzun süredir tek başına iktidar dönemi var. İstikrarın sadece sayısal bir salt çoğunlukla olmadığını Türkiye’de yaşadıklarımız gösteriyor.
Bu denetim mekanizması, ikili meclis bir senato tipi bir meclis ile de sağlanabilir mi?
Elbette sağlanabilir ama bu tercih ettiğiniz bir unsuru tercih ettiğinizde at başı gibi senkronize bir şekilde başka başka unsurları, bir sistemi kurguluyorsunuz.
Sayın başkanım, geçen seferki seçimde İYİ Parti’den milletvekili oldunuz. Demokrat Parti’ye geri döndünüz. Şimdi önümüzde bir seçim var, bu 6 liderin, daha önce programıma katıldığınızda kimseyle Katolik nikahım yok demiştiniz. Şimdi 6 siyasi parti Genel Başkanı ortak hareketi, bir seçim ittifakı olup olmadığı konusunda hala kafamızda belirmiş bir cevap yok, böyle bir konuda mı yok?
Siyasetin bir tabiatı var. Netice itibariyle 2018 yılında, biraz daha geriye gidelim, 16 Nisan referandum sürecinde, kademe kademe olgunlaşan bir süreç var. Bir ortak irade var, burada tabi bu seçim sistemi, Türkiye’nin son projektörlerin altında statın içinde koşacağımız, o seçim dönemindeki 3-4 aylık, girmeden evvel bir hüküm vermek yanlış. Ama bir ortak irade var, sadece Büyük Millet Meclisi, parlamento yarışı, genel seçim rekabeti değil, iki düzlem var ve bu iki düzlemdeki esas rekabet merkezi yürütmeye dair, biz geçmişte niye seçimlerde mücadele ederiz, Türkiye’de Başbakan olmak için, iktidar olmak için. Bugün iktidar olmanızın yolu Cumhurbaşkanlığını hedeflemekten geçiyor. Şimdi sıklet merkezi burası, bir takım muhalif medyada yapılan tartışmalara bakın, herkesin kaçırdığı yer burası. Ben bu değişikliğin vatandaşın tercihini etkileyeceği kanaatinde değilim ama iktidar gücü zaman zaman bu tip mühendislikler yapar, geçmişte de çok örneği var kısmi başarılı olmuştur ama çoğunluğu başarısız olmuştur.
Yani siz Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda bir topa girmiyorsunuz, Sayın Meral Akşener ve Kılıçdaroğlu da girdi ama siz adını söylemeden bir profil çizmediniz.
Ben çiziyorum bu profili, Türkiye’de 2 önemli ölçü var. Netice itibariyle seçileceksiniz ki bir takım projeler uygulayabilesiniz, Türkiye’yi yönetebilesiniz, muhalefetin bir riske girme ihtimali, imkanı olduğu kanaatinde değilim.
Riske derken, karavana atma ihtimali mi yok?
Çünkü buradaki başarısızlık, Türkiye’de kurulmuş bir muhalefetin mücadele direnci var. Bütün bu barajları yıkar ve bir baas rejimine geçer. Baas deyince akla hemen Suriye, Irak gelir. Saddam gelir.
"TÜRKİYE PARTİ DEVLETİNE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ"
Kapalı rejim mi demek istiyorsunuz?
Kapalı rejim, daha da koyulaşır rengi. Sadece Cumhur İttifakı dediğimiz o aidiyet sahasında olanların vatandaşlık haklarını kullandığı, diğerlerinin de lütfedildiği kadar kullandığı bir Türkiye olur. O açıdan bu ölçüleri söylüyoruz, elbette ki Türkiye’nin arkasında, diyelim ki Cumhurbaşkanı kazandı, arkasına aldığı siyasi aktörleri, partileri, bir kriz yönetimi aynı zamanda bir kurucu akıl ile Türkiye’de devletin derinliği sığlaştırılmış, bir kişi ile özdeş hale getirilmiş, Parti Devletine dönüştürülmüş. Bu yapıyı, HSK’sından, meclisine, emniyetinden adliyesine, yeniden kurucu bir akılla ve ekonomi gibi dış politika gibi can alıcı elinizde tuttuğunuz sıcak patatesler var, bunlara da çözüm üreteceksiniz.
Partinizin ismi Demokrat parti, şimdi ille de Demokrat olsun diyorsanız, bunun muhafazakar demokrat mı, sosyal demokrat mı önemli? Yani yolun sağından mı baksın, solundan mı diyeyim de programı bu sözle bitirelim.
Merkez sağın tarifi bellidir, toplumun en geniş ortak paydası, göreceli bu bahsettiğiniz kavramlar, ben dünün siyasi bakışının toplumda olduğu kanaatinde değilim. Türkiye’de çok derinden 40 yılda işleyen dinamiklerle çok ciddi değişimler yaşandı. Köy kent dengesi değişti, demografi değişti, iletişim erişim değişti, ulaşıma erişim değişti, ölçüler değişti. Yeni nesil geliyor arkadan, Sayın Erdoğan’ın sıkıntısı sadece kendi iktidarını gören gençlerden oy alamaz hale gelmiş.
Merhum, rahmetli, Demirel binaenaleyh derdi ya, işaret ettiğiniz bir isim bir profil yok
Bugünden, siyasetin tabiatı var siz de takdir edersiniz ki Ak Parti bir sonraki Ankara belediye seçimindeki adayını açıkladı mı?
Cumhurbaşkanı adayını açıkladı.
Evet, ben de onu söylüyorum ama o da tartışmalı, Sayın Erdoğan’ın aday olup olamaması Türkiye’de bir tartışma konusu, ben de aynı kanaatteyim, aday olamaz.
Çok teşekkürler Sayın başkanım, sizi görmek bizim için çok değeriydi, yeni programlarda yine sizi görmek isteriz.