- Haberler
- Pol-Analiz
- Nasrallah Öldü...Hizbullah Yeni Lider Arıyor
Nasrallah Öldü...Hizbullah Yeni Lider Arıyor
2006 yılında İsrail ile yaşanan savaşın ardından popülaritesinin zirvesine ulaşan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, sadece Lübnan'da değil, ötesinde de birçok kişi tarafından bir kahraman olarak görülüyordu. Onun liderliği, özellikle İsrail'e karşı duruşu ve direnişiyle tanımlanıyordu.
Nasrallah ve Hizbullah: Liderliğin Karanlık Gölgeleri
Hizbullah, bu dönemde Nasrallah’ın önderliğinde, bölgedeki Sünni ve Şii müslümanlar arasında direnişin sembolü haline gelmişti. Ancak bu algı, Hizbullah’ın Suriye İç Savaşı’na müdahil olmasıyla birlikte değişti. Beşşar Esad’ın yönetimini desteklemek amacıyla Suriye’ye savaşçı gönderilmesi, Nasrallah’ı bir direniş hareketinin lideri olmaktan çıkararak, İran’ın çıkarlarına hizmet eden bir Şii partisi lideri olarak gösterdi. Bu durum, Arap dünyasında ciddi eleştirilere yol açtı ve birçok kişi tarafından kınandı.
Siyasi Skandallar ve Kamuoyundaki Algı
Hizbullah’ın Suriye’ye müdahalesinden önce, Nasrallah’ın itibarı daha da sarsıldı. 2005 yılında Lübnan’ın eski başbakanı Rafik Hariri’nin suikasta uğramasının ardından, uluslararası bir mahkeme Hizbullah’ın dört üyesini cinayetle suçladı. Bu durum, Nasrallah’ın hareketinin Sünni Müslüman Arap dünyasında kabul görmesini zorlaştırdı. Uluslararası arenada yaşanan bu gelişmeler, Nasrallah’ın prestijini olumsuz etkiledi. Ancak, tüm bu olumsuzluklara rağmen, Nasrallah, kendisini bir lider ve dini figür olarak gören sadık tabanından, özellikle Lübnan’ın Şii Müslümanlarından destek almaya devam etti.
Erken Dönem ve Hizbullah’ın Kuruluşu
Hasan Nasrallah, 31 Ağustos 1960’ta Lübnan’ın doğu bölgesindeki Doğu Beyrut’ta, Şii bir ailede dünyaya geldi. Babası, 1950’lerde Lübnan’a göç eden bir çiftçi olan Nasrallah’ın aile yapısı, dini inançlar ve sosyal değerler ile şekillendi. Nasrallah, çocuk yaşlardan itibaren dini eğitime yöneldi ve özellikle Şii inancının derinliklerini öğrenmeye başladı. Genç yaşta, Shia İslam’ın önemli figürlerinden biri olan Musa el-Sadr’ın etkisi altında kalarak, bu alanda kendini geliştirdi.
Eğitim hayatı boyunca, Nasrallah, dini öğrenimin yanı sıra toplumsal sorunlara duyarlılığını artıran sosyal olaylarla da karşılaştı. İç savaşın patlak vermesiyle birlikte, Lübnan’daki siyasi çalkantılara tanık oldu ve bu durum, onun ilerideki siyasi kimliğini şekillendirecek önemli bir etki yarattı.
Siyasi Hayatının Başlangıcı
Nasrallah, 1975 yılında, 15 yaşında, Lübnan İç Savaşı’nın başlamasıyla siyasi aktivizme adım attı. Genç yaşta Şii topluluğuna hitap eden Amal Hareketi’ne katıldı. Burada, iç savaş sırasında halkın dayanışmasını sağlama amacıyla çeşitli sosyal hizmet projelerine katıldı. Ancak, Amal Hareketi’nin lideri Nabih Berri’nin yaklaşımı ve Lübnan’daki Filistinli milisler konusundaki tutumu, Nasrallah’ı rahatsız etmeye başladı. Bu rahatsızlık, onu Hizbullah’ın kurulmasına yönlendiren bir süreç başlattı.
1982’de, İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesiyle birlikte, Nasrallah, İran destekli militan bir grup olan Hizbullah’ın kurulmasına katkıda bulundu. O dönemde Hizbullah, Şii Müslümanların haklarını savunmak ve işgalci güçlere karşı direniş göstermek amacıyla bir araya gelmişti. Hizbullah’ın kuruluşuyla birlikte Nasrallah, hızla yükselmeye başladı ve örgüt içinde önemli bir rol üstlendi.
Liderlik Yolu
Nasrallah, 1992 yılında Hizbullah’ın üçüncü genel sekreteri olarak atandı. Bu dönemde, Hizbullah, Siyonist işgale karşı direnişin sembolü haline geldi. 1990’ların başında, Nasrallah’ın liderliği altında, Hizbullah, Lübnan’daki Sünni ve Hristiyan gruplar arasındaki gerilimleri dengelemek amacıyla stratejik bir konum edinmeye başladı. 1996’da düzenlenen “Gözyaşı” operasyonuna karşı gösterdiği direnişle uluslararası arenada dikkat çekti. Bu süreçte, Nasrallah, sadece bir askeri lider değil, aynı zamanda bir siyasi figür olarak da tanınmaya başladı.
2000 yılında, İsrail’in Lübnan’dan çekilmesi, Nasrallah’ın uluslararası düzeydeki itibarını artırdı. Bu çekilme, Hizbullah’ın zaferi olarak algılandı ve Nasrallah, bu başarının ardından Lübnan’da bir kahraman olarak kabul edilmeye başlandı. Ülkedeki Şii topluluğu arasında güçlü bir destek kazandı ve Sünni Müslümanlardan bile saygı gördü.
2006 Savaşı ve Sonrası
2006 yılında, İsrail ile Hizbullah arasında yaşanan savaş, Nasrallah’ın liderliğini ve stratejik vizyonunu test eden en büyük olaylardan biri oldu. 12 Temmuz 2006’da, Hizbullah’ın İsrail’e karşı düzenlediği saldırılar, büyük bir savaşın patlak vermesine neden oldu. Nasrallah, savaş boyunca “Direniş” söylemiyle halkını motive etti ve savaşın sonunda Hizbullah’ın direnişinin zaferi olarak değerlendirildi. Ancak, savaşın sonuçları, Lübnan’da büyük yıkımlara ve uluslararası toplumda farklı tartışmalara yol açtı.
Savaş sonrası dönemde, Nasrallah, Hizbullah’ı yeniden yapılandırmak ve Lübnan’ın yeniden inşası için çeşitli adımlar atmaya başladı. Bu süreçte, Hizbullah’ın sosyal hizmet projelerine daha fazla önem vererek, halkın gözünde olumlu bir imaj oluşturmayı hedefledi.
Suriye İç Savaşı ve Eleştiriler
2011 yılında Suriye’de patlak veren iç savaş, Nasrallah’ı zor bir konuma soktu. Hizbullah, Beşşar Esad’ın hükümetini desteklemek amacıyla Suriye’ye savaşçı gönderdi. Bu müdahale, Nasrallah’ın direniş lideri imajını sarsmaya başladı. Arap dünyasında, özellikle Sünni Müslümanlar arasında, Hizbullah’a karşı ciddi eleştiriler yükselmeye başladı. Nasrallah, bu eleştirilere rağmen, Hizbullah’ın Suriye’deki varlığını savunmaya devam etti ve Esad’ın düşmesinin Lübnan için tehlikeli olacağını belirtti.
Günümüz ve Gelecek Perspektifleri
Bugün, Hasan Nasrallah, hala Hizbullah’ın lideri olarak etkisini sürdürmekte. Ancak, hem Lübnan içindeki hem de bölgedeki siyasi iklimin değişimi, onun gelecekteki konumunu belirsiz hale getiriyor. Hizbullah, Gazze’deki müttefiki Hamas ile dayanışma içinde hareket ederken, Nasrallah, İsrail’e karşı mücadele etmeye devam edeceğini vurguluyor. Ancak, yaşanan iç ve dış zorluklar, Hizbullah’ın gelecekteki yönelimini etkileyebilir.
Hasan Nasrallah’ın hayat hikayesi, sadece bir siyasi liderin öyküsü değil, aynı zamanda Lübnan’ın ve Orta Doğu’nun karmaşık tarihinin bir yansımasıdır. Onun liderlik anlayışı, din, siyaset ve toplumsal dinamikler arasında ince bir denge kurarak, bölgedeki güç dengelerini şekillendirmeye devam etmektedir.
Hizbullah ve Amal Arasındaki Mücadele
Hizbullah ve Amal, Lübnan’daki Şii seçmenler arasında destek için sıkça çatışma içerisine girdi. Ancak 1990’lara gelindiğinde, birçok kanlı çatışmanın ardından Hizbullah, Lübnan’daki Şii toplumu arasında Amal’ı büyük ölçüde gölgede bırakmayı başardı. Nasrallah, 1992’de Hizbullah’ın üçüncü genel sekreteri olduğunda, grup Lübnan siyasi sahnesinde önemli bir aktör haline gelmişti. Nasrallah, o dönemde yaptığı konuşmalarda, “Biz, Şiiler ve Sünniler, İsrail’e karşı birlikte savaşıyoruz” diyerek birliği vurguladı.
Nasrallah’ın Siyasi Rolü ve İmajı
Hizbullah’ın liderliğine gelmesinin ardından, Nasrallah, sokaktaki halkın dilini kullanan, bilge ve mütevazı bir lider olarak kendini konumlandırdı. Özellikle dini imgelerle zenginleştirilmiş siyasi söylemleri, onu Lübnan ve Orta Doğu’daki çeşitli topluluklar arasında popüler hale getirdi. Nasrallah’ın iletişim tarzı, onu sadece Şii müslümanlar arasında değil, farklı mezhepler ve uluslar arasında da etkili bir figür haline getirdi.
Hizbullah, 1992’de ilk kez demokratik seçimlere katıldığında, Nasrallah bu değişimin mimarı olarak öne çıktı. Hizbullah, devlet siyasetinin resmi kuşatmasının dışında çalışmaktan, ulusal bir parti haline dönüşerek, her vatandaşın desteğini talep eden bir yapı oluşturdu. Bu süreçte Nasrallah, kitlelere hitap eden coşkulu konuşmalar yaparak destek kazandı.
Hizbullah’ın Karşılaştığı Zorluklar ve Eleştiriler
Ancak Nasrallah’ın liderliği, zamanla çeşitli zorluklarla karşılaştı. 2019’da Lübnan’daki ekonomik kriz ve yeni bir siyasi düzen çağrısı yapan ülke çapındaki protestolar, Hizbullah’ı zor durumda bıraktı. Nasrallah, bu protestoları eleştirirken, Hizbullah üyeleri ile bazı protestocular arasında çatışmalar yaşandı. Bu durum, Nasrallah’ın halk arasındaki imajını zedeledi.
Eleştirmenleri, Nasrallah’ın siyasi gücünü Hizbullah’ın elinde bulundurduğu silahlara dayandırarak, bu silahların iç muhalefete karşı da kullanıldığını savundu. Nasrallah, Hizbullah’ın silahsızlandırılması çağrılarını defalarca reddederek, “Hizbullah’ın silahlarından vazgeçmesi, Lübnan’ı İsrail’e karşı savunmasız bırakacaktır” diyerek direnişine devam edeceğini vurguladı.
Geleceğe Dair Belirsizlikler
2023 yılında Hizbullah, Gazze'deki müttefiki Hamas'a yönelik İsrail baskısını hafifletmek için yeni bir cephe açtı. Bu durum, Hizbullah’ın en büyük sınavlarından biri oldu. Aylar süren çatışmalar ve İsrail’in hedeflediği önemli isimlerin kaybı, Hizbullah’ı zayıflattı. Ancak Nasrallah, bu zorluklara rağmen kararlılığını koruyarak, “Hizbullah’ın kişileştirilmiş hali” olarak tanımlansa da, grubun örgütlü yapısının devam edeceğini ifade etti.
Nasrallah’ın ölümü ile Hizbullah’ın çökmesi pek olası değil, ancak grup, karizmatik ve etkisi Lübnan’ın ötesine uzanan bir liderini kaybetmiş olacak. Yeni bir liderin seçimi, sadece Hizbullah’ı değil, Lübnan’ı ve bölgeyi etkileyecek. Grubun gelecekteki yönelimi, hem Lübnan iç siyaseti hem de Orta Doğu’daki güç dengeleri açısından belirleyici olacak.
Kaynak: Al Jazeera