• Haberler
  • Pol-Analiz
  • Şok Eden Açıklama: İsveç'te Bana Öğretmenlerinizi Neden Öldürüyorsunuz? diye Sordular

Şok Eden Açıklama: İsveç'te Bana Öğretmenlerinizi Neden Öldürüyorsunuz? diye Sordular

Eski Dışişleri Bakanı Murat Karayalçın , Türkiye'nin dış politikadaki gelişmeleri genel yayın yönetmenimiz Fehmi Çalmuk'un sunduğu Politik Adam programında Hükümetin İsveç ve Finlandiya kararını doğru bulduğunu belirten Murat Karayalçın, İsveç ile ilgili şok eden bir açıklama yaptı: 'İsveç Parlamentosu Dışişleri Komisyonu'nda ben Gümrük Birliği ile ilgili düşüncelerimizi, tezlerimizi bir sunuşla ortaya koydum. Sonrada dedim ki, sorusu olan var mı, soru sormak ister misiniz? Bir kadın parlamenter elini kaldırdı, buyurun dedim. Bana ne dedi biliyor musunuz, neden Türk Hükümeti olarak öğretmenlerinizi öldürüyorsunuz? Allah Allah, nereden çıktı bu dedim. Biz neden öğretmenlerimizi niye öldürelim hanımefendi, bunu nereden çıkarıyorsunuz dedim. Öyle yazıyorlar dedi. O dedim, PKK'nın propagandası hatta köylerde öğretmenlerin çocuklara bilgi vermesini, Türkçe öğretmesini engellemek için çok sayıda öğretmenin PKK örgütü tarafından katledildiğini biliyoruz dedim. Ama öyle yazmıyorlar, öyle söylemiyorlar dedi. Ama ben size söylüyorum dedim ama aynı zamanda şunu da gördüm Fehmi Bey yani benim orada söylememin bir anlamı yok. Bizim büyükelçimizin de söylemesinin bir anlamı yok. O memur, devlet ne istiyorsa, o da onu söyleyecek diye düşünüyor. Ben devletin bakanıyım, yöneticisiyim, e sende öyle söyleyeceksin, senin de işine bu geliyor diye düşünüyor. Yani bizi savunacak, bizim dertlerimizi, davamızı seslendirecek örgütlenmelerden yoksunuz.'

Youtube Kanalı
Youtube Kanalı
Abone Ol
Şok Eden Açıklama: İsveç'te Bana Öğretmenlerinizi Neden Öldürüyorsunuz? diye Sordular

RUSYA’NIN BU GEREKÇEYLE BİZİM YAKIN COĞRAFYAMIZDA ÇOK SAYIDA ÜLKEYE KOLAYLIKLA MÜDAHALE EDEBİLECEĞİNİ GÖREBİLİYORUZ 

Politik Adam - Rusya-Ukrayna savaşı ile ilgili, tüm dünyanın kimyasını değiştirdi bu savaş, daha yeni hububat koridoru açılmasına ilişkin Lavrov Ankara’daydı bugün, Dışişleri Başkanı’mızla toplantı yaptı. Bu savaş bir neden sonuç ilişkisi mi, hani durduk yere olmadı veya üst başlığımızda söylersek dünya yeniden mi şekilleniyor, bunun ipuçları mı Sayın Bakanım?
Murat Karayalçın -Evet, dünya olarak, insanlık olarak artarda çok ciddi sorunlar yaşıyoruz. Önce bir küresel salgın yaşadık, henüz tam anlamıyla onu atlatmış ta değiliz. Bunun yarattığı çok ciddi tahribat oldu, iktisadi olarak, toplumsal olarak sağlık açısından ciddi sıkıntılar, sorunlar yaşadık. Türkiye ve dünya olarak yaşadık. Şimdi yeni bir sıkıntıyla yeni bir sorunla hem dünya olarak hem Türkiye olarak karşı karşıyayız. Özellikle Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle Ukrayna –Rusya savaşını bizim ekonomimizden, toplumsal yaşamımızda ayrıca iktisadi yapımızda çok ciddi sonuçları olmakta, bunu yaşıyoruz. Bu yeni bir dünyayı şekillendirmek amacıyla mı başladı, bu savaş niye başladı bir defa o soruyu yanıtlarken çeşitli yorumlar yapılıyor. Siz bu yorumlardan bir tanesini dile getirdiniz. Acaba Rusya yeni bir dünya yapılanması, siyasi bir yapılanma ortaya koymak amacıyla mı bu işe girişti sorusunu sordunuz. Doğrusu ben öyle düşünmüyorum. Rusya’nın çok tehlikeli bir yönetim anlayışı var. Çok ciddi olumsuzluklar, çok ciddi sorunlar yaratacak bir yaklaşımı var. 24 Şubat’tan birkaç gün önceydi galiba, çok kısa bir süre önce Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın, yapmış olduğu açıklamayı hep birlikte dinledik. 

Politik Adam -Manifesto yaptı, Rusya’nın genişlemesi, eski emperyal gücüyle ilgili, 
Murat Karayalçın -Evet, yani orada çok tehlikeli gerekçeler dile getirdi. Ukrayna’da örneğin bir Rus nüfusunun, azınlığının ya da önemli bir Rus kitlesinin yaşamakta olduğunu, bu müdahale için, bu savaş için bir gerekçe olarak ifade etti. Şimdi bizim dünyamızda, bizim coğrafyamızda, yakın uzak coğrafyamızda eğer güçlü devletler bu gerekçeyle savaş başlatacaklarsa, bunun sonu yok. Ayrıca Sovyetler dönemindeki nüfus kaydırmalarını da dikkate aldığınızda, Rusya’nın bu gerekçeyle bizim yakın coğrafyamızda çok sayıda ülkeye kolaylıkla müdahale edebileceğini görebiliyoruz, böyle bir sonuç çıkıyor. Aslında bundan sonrasına bakmaya da pek gerek yok Fehmi Bey, bundan öncesine bakalım. 2008’de hemen kapı komşumuz, Doğu Karadeniz’in bitişiği, Gürcistan’da çok ciddi bir askeri müdahalesi oldu. Gürcistan’ın iki bölgesini, Gürcistan’dan kopardı. Gözümüzün önünde kısa bir süre önce oldu. Ardından bizim kültürümüz, bizim tarihimiz, bizim geçmişimiz için çok önem taşıyan Kırım’a saldırdı ve Kırım’ı Ukrayna’nın bütünlüğünden koparttı. İşte efendim, 1950’lerde Stalin ya da ondan sonra Kruşçev yanlış bir kararla orayı Ukrayna’ya verdi aslında orası tarihi olarak Rusya’nın egemenlik bölgesiydi diye bir gerekçe de kullanıldı. E şimdi işin tarihsel boyutuna bakınca, ondan öncede biz oradaydık, bizim bir parçamız, bizim kültürümüzün bir parçası yalnızca coğrafi olarak değil.
Politik Adam -Milyonlarca Kırımlı Tatar kardeşimiz orada.
Murat Karayalçın -Bu kafayla bugünün uluslararası ilişkilerini yönlendirmek ve buna bu kafaya dayalı olarak müdahalede bulunmak söz konusu olacaksa bunun sonu yok.
 

BATININ UKRAYNA’YI BİR TÜR VEKİL OLARAK SEÇİP, UKRAYNA ÜZERİNDEN YAPTIRIMLARLA VE ÇOK İLERİ SİLAHLARLA, RUSYA’YA KARŞI BİR TAVIR SERGİLEDİĞİNE TANIK OLUYORUZ.

Politik Adam -Sayın Bakanım, Ukrayna’nın NATO’ya girme niyeti vardı. Tam o arada olan bir hadise ama NATO’nun gözleri önünde Rus işgali, hatta 100.gününü de geçti. Böyle hafif seyir, hafif şiddetli savaş devam ediyor. Ukrayna’yı feda mı etti Avrupa?
Murat Karayalçın -Şimdi dış siyasette son yıllarda önemli değişiklikler oluyor. Örneğin yaptırımlar, iktisadi yaptırımlar çok ciddi bir savaş aracı olarak kullanılıyor. Bu önemli bir gelişme. Bir başka önemli gelişme, vekalet savaşları. Büyük güçler, özellikle batılı güçler, aslında Rusya’da öyle, doğrudan savaşmak yerine, doğrudan asker ve silah göndererek savaşmak yerine, kendilerine bir vekil seçiyorlar ya da böyle bir vekil oluşturuyorlar. Vekiller aracılığıyla vekalet savaşlarına giriyorlar. Batının Ukrayna’yı bir tür vekil olarak seçip, Ukrayna üzerinden yaptırımlarla ve çok ileri silahlarla, Rusya’ya karşı bir tavır sergilediğine tanık oluyoruz. Yani ABD’nin ve batı ülkelerinin, NATO ülkelerinin, Ukrayna’ya silah verirken ciddi bir uyarıda bulunduklarını öğreniyoruz. Diyorlar ki, verdiğimiz silahları Rusya topraklarında kullanmayın. Rusya topraklarına yansıyacak bir biçimde bu araçları, silahları kullanmanızı istemiyoruz. Ukrayna’nın savunması için ve kendi topraklarınızda bunu kullanın ve başarılı olduklarını da görüyoruz. Son sıralarda NATO’nun Stoltenberg’ten önceki Genel Sekreteri Rasmussen’ in bir değerlendirmesini okudum. Foreign Policy diye Amerika’nın bir yayın organı var, dünyanın dış siyaset alanında çok önemsenen bir yayın organı, orada bir görüşme yapmışlar Rasmussen ile Rasmussen diyor ki, galiba biz NATO olarak Rusya’yı gözümüzde fazla büyüttük. Rusya’nın savaş gücünü fazla yüksek düzeyde tahmin ettik, meğerse öyle değilmiş. Şimdi bu yorumun da ya da buna benzer yorumların da etkisiyle, batı Ukrayna’yı kullanarak Rusya’nın savaş gücünü tahrip etmeye, Rusya’nın bir başka ülkeye saldırıya geçmesini engellemeye dönük bir takım çabalar harcamakta.
 

NATO RUSYA’YI KIŞKIRTTI, TAHRİK ETTİ DEMENİN DOĞRU BİR ŞEY OLDUĞUNU SANMIYORUM.

Politik Adam - Yani bu başka ülkeye saldırı deyince NATO’nun genişlemesinde, Finlandiya ve İsveç’in kendi savunma alanını oluşturmak için NATO’ya girmesine ilişkin büyük bir niyet var. Ama burada da Türkiye’nin vetosuyla karşı karşıyalar.
Murat Karayalçın -Yalnız ondan önce bir eklemede bulunayım demin açıklamaya çalışıyordum, bazı yorumcular ve siyaset yorumcuları NATO’nun Rusya’yı tahrik ettiğini, NATO’nun Rusya’yı Ukrayna’ya savaşa zorladığını ileri sürmekteler. Ben doğrusu buna katılmıyorum. Bu yorumun doğru olduğu kanısını taşımıyorum. Şu nedenle bunu söylüyorum. Evet, 2008’de Gürcistan’daki biraz önce anlattığım gelişmelerin ardından Ukrayna günün birinde sıranın kendisine geleceğini düşünerek bir başvuru sürecini işletiyor. Ama sonuçta NATO almıyor yani Ukrayna’nın başvurusunu değerlendirmiyor. Özellikle Avrupa’da önde gelen NATO ülkelerinin, başta Almanya olmak üzere buna karşı çıktıklarını, Rusya’yı tahrik edebileceğini, kışkırtabileceğini ileri sürdüklerini biliyoruz. Dolayısıyla NATO Rusya’yı kışkırttı, tahrik etti demenin doğru bir şey olduğunu sanmıyorum. 
 

YENİ KATILIMLARIN SAVUNMA ÖRGÜTÜNÜ, NATO’YU GÜÇLENDİRECEK YÖNÜ DE OLABİLİR, YENİ ÜYELERİN KATILMASINI NATO’NUN KARŞI KARŞIYA OLACAĞI RİSKLERİ ARTTIRMA GİBİ BİR OLUMSUZ ETKİSİ DE OLABİLİR.

Politik Adam -Eğer kışkırtsaydı alırdı.
Murat Karayalçın -Evet, yani kışkırtılmayla da olmuyor bu iş zaten. Onu söyleyeyim yani o bir çeşit kadın cinayetlerindeki hafifletici nedenlere benziyor. Onu doğru bulmuyorum. Rusya taammüden saldırdı, biraz önce konuştuğumuz bir yığın gerekçeden bir tanesini söylemiştim, bu gerekçelerle saldırdı. Bizim burnumuzun dibinde, hemen bitişiğimizde Karadeniz’in kuzeyinde bir egemen devlete, Rusya Federasyonu saldırdı, saldırmaya da devam ediyor. Aslında belki de kaş yaparken göz çıkarttı diyebiliriz buna Fehmi Bey, buradan da Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine gelmek istiyorum. Yani herhalde Rusya, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye olmasını istemezdi. Ama bu saldırı birdenbire, beyin ölümünün gerçekleştiği öne sürülen NATO’nun canlanmasına ve yeni tehdit karşısında çok daha büyük bir atılım yapma noktasına gelmesine, getirilmesine neden oldu. Almanya bile %2 Gayri Safi Milli Hasıla’sının, milli gelirinin %2’sini silahlanma için ayırmaya başladı. Herhalde Rusya bunları tercih etmiyordu. İsveç’in, Finlandiya’nın NATO’ya girmesini istemiyordu. Şimdi NATO bir savunma örgütü, savunma ittifakı, bu savunma ittifakına yeni başvurular yapıldığında, ülke adı vermeksizin söylüyorum bunu, herhalde o savunma örgütünün uzmanları, güvenlik uzmanları, dış siyaset uzmanları bir risk, bir tehdit analizi yapacaklardır, böyle bir tahlilden sonra buna karar vereceklerdir. Yani yeni katılımların savunma örgütünü, NATO’yu güçlendirecek yönü de olabilir, yeni üyelerin katılmasını NATO’nun karşı karşıya olacağı riskleri arttırma gibi bir olumsuz etkisi de olabilir. Şimdi bunları karşılaştırarak yani tehdit ve tehlikeler mi daha çok yoksa kazanımlar mı daha çok diye bir teknik tahlil yaparak, değerlendirme yaparak karar vermek durumundadır. 
 

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINA SAHİP BİR ÜLKE OLARAK, TÜRKİYE AÇISINDAN DA BANA GÖRE BİR FIRSAT YARATABİLİR.

Politik Adam -Tabi, hidrokarbon yatakları Kuzey Denizinde çok fazla, Rusya oraya gitmek istiyor, onu bölüşmek istemiyor yani sırf NATO’ya bir savunma riski nedeniyle girdikleri gibi değil, bir de ekonomik paylaşımla ilgili Avrupa’nın orada sıkıntıları var. 
Murat Karayalçın -Yani evet, zaten şu anda yaşamakta olduğumuz, herhalde en çok bunun tahribatına da biz muhatap oluyoruz çünkü hidrokarbon kaynaklarımız yok. Şu anda yaşamakta olduğumuz enerji krizi yani sağlığın dışında, öteki iktisadi alanlarda yaşadığımız sorunların dışında bir de enerji krizi, sizin bu değerlendirmenizle ilişkilendirilecek olan bir şey. Fakat bir yandan da Fehmi Bey, Paris İklim Antlaşması ardından Glasgow’da geçen yıl imzalanan anlaşma, bunun ortaya koyduğu, orta vadeli ve uzun vadeli hedefler, 2030 yılına kadar, 2050 yılına kadar hidrokarbon kaynaklarına dayalı enerji kaynaklarının terk edilmesi, başta kömür olmak üzere, bunun yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının, bu ülkeleri sıfır karbon noktasına taşıyacak kaynakların devreye girmesi, bana göre önümüzdeki 20-30 yıl içinde dünyayı etkileyecek en ciddi gelişmelerden bir tanesidir. Bu yenilenebilir enerji kaynaklarına sahip bir ülke olarak, Türkiye açısından da bana göre bir fırsat yaratabilir. 
Politik Adam -Bizim ülkemiz o enerji transferinin yapılacağı koridor üzerinde olduğu için bunun da avantajları var. 
Murat Karayalçın -Evet, ama yani yavaş yavaş öyle bir noktaya gidiyoruz fakat 20 yıl sonrasının, 30 yıl sonrasının gelişmesini şu anda dikkate alacağız ama yani şuan alacağımız tedbirlerin maalesef çok bir bağlantısı yok. Yani kurbağanın gözü çıkmak üzere, su biran önce gelebilmeli, ülkeler zor vaziyette, o yüzden konuyu böyle değerlendirmek gerekiyor. Şimdi Türkiye’nin vermiş olduğu tepkiyle de ilgili birkaç şey söylemek isterim. Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğiyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Dışişleri Bakanı tarafından açıklanan bir duruşu var. Güvenlik örgütüne, savunma ittifakına girecek iki yeni ülkenin, Türkiye’nin güvenliği açısından sorunlar yarattığını Türkiye ifade ediyor. Ve Türkiye, bu sorunlar çözülmeden bu iki ülkenin NATO’ya alınmasına evet demeyeceğini, bunu veto edeceğini sık sık söylüyor zaten, bununla ilgili de görüşmeler yapılıyor. Sayın Cumhurbaşkanı bu tavrı gerekçelendirirken, 1980 yılında askeri yönetim döneminde, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşüyle ilgili alınmış bir kararı örnek olarak veriyor, onun yanlışlığını dile getiriyor. Tabi o, bence de yanlıştı, yapılmamalıydı. Yalnızca sonuçları itibariyle değil, devlet yönetimi açısından da çok ciddi yanlışlıklar yapıldığını görüyoruz. Dışişleri Bakanı son sıralarda gazetede anılar yayınlanmaya başladı, İlter Türkmen’in anılarını da bir büyükelçimiz Daryal Batıbay yayınladı, onun üzerine de çok sayıda yorum yapıldı, sizde izlemişsinizdir. E şimdi orada görüyoruz ki Dışişleri Bakanımız, Brüksel’e NATO Genel Sekreteriyle görüşmeye gidiyor. Türkiye’nin Brüksel’de NATO’daki daimi temsilcisi de onunla birlikte, ama ne Dışişleri Bakanının haberi var ne NATO daimi temsilcisi rahmetli Osman Olcay’ın haberi var. Orada haberdar oluyorlar, tabi büyük bir skandal ama işin ilginç tarafı, Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, dönemin Başbakan’ı Bülent Ulusu’yu arıyor onunla konuşuyor, görüyor ki onunda haberi yok. Yani, Başbakan’ın, Dışişleri Bakanı’nın, Türkiye’nin NATO’nun nezdindeki daimi temsilcisinin haberi olmadan bir karar alınmış.
TÜRKİYE’NİN BU TAVRINI BEN DOĞRU BULUYORUM.

Politik Adam -Karar yazılmış.
Murat Karayalçın -Evet denmiş, şimdi bu yanlıştı ama Sayın Cumhurbaşkanı çok fazla dile getirmedi, ben Ak Parti hükümeti zamanında da yapılan başka bir yanlışlığa değinmek isterim. O da Fransa’nın 2009 yılında NATO’ya dönmesi ile ilgili olarak Türkiye’nin tavrıdır. Evet, 80’de yanlıştı ama 2009’da da yanlıştı. Yani maalesef biz Sarkozy hatta Jacques Chirac’dan sonra Türkiye, Fransa’nın yönetimine gelen bütün Cumhurbaşkanları tarafından hep husumet gördü. Şimdi bu önemli bir karar, Türkiye’nin elinde çok büyük bir yetki var, güç var, veto gücü var. Orada da kullanılmadı. Bir defa bu yanlışlığı saptamak isterim. Şimdi Türkiye’nin bu tavrını ben doğru buluyorum. Türkiye, bu değiştirilmeden hatta belki bununla bağlantılı İsveç’in ve Finlandiya’nın terör örgütlerine verdiği desteğin dışında, aslında Türkiye, ABD’nin tavrı ile ilgili, öteki batılı ülkelerin tavrı ile ilgili olarak ta bir takım iyileştirmeleri bence dile getirmeli, talep etmeli. 
Politik Adam -Bu pratikte mümkün müdür yani diplomaside Türkiye veto ediyor, karşı taraftaki ülkelerden bir yazılı beyan, taahhüt alacak halleri var mıdır, yok mudur, diplomasi geleneğini de bilmiyorum. Ama nerdeyse NATO ülkelerine karşı Türkiye, NATO’nun en güçlü ordularından birine sahip olan bir ülke olarak, mücadele ediyor gibi bir nokta var burada yani geçen hafta terör örgütüne yapılan bir operasyon sırasında İsveç bayrakları falan da çıktı. Yani bu Türkiye Cumhuriyeti’ni çok yaralayan bir konu, ulusal bütünlüğünü de, egemenlik hakkını da ama NATO ülkeleri bize, hem kör hem sağır durmayı anlatıyor. Ama Türkiye’nin bu terörden muzdarip olduğunu, bizim gittiğimiz uluslararası insan hakları toplantısında dominant bir şekilde anlatabildiğini görmüyorum ben ne yazık ki. 
Murat Karayalçın -Evet, çok doğru, bizim Yunanlılardan çok farklı bir yanımız var, olumsuzluk olarak bunu söylüyorum. Yunanlılar ya da genel olarak batılı ülkeler olayları çok güzel belgeliyorlar, çok güzel anlatıyorlar. Biz bu konuda yetersiz kalıyoruz. Aslında bu baştan beri yaşanılan bir sıkıntı, Balkan Savaşı’ndan sonra milyonlar Rumeli’den göçe zorlandı. 1860’larda Kafkaslarda yine milyonlar Çerkezler, Müslümanlar göçe zorlandı. Bunlar büyük trajediler, biz bunları kendi aramızda dile getiriyoruz da,

ULUSLARARASI PLATFORMLARDA ETKİDE BULUNAN DİASPORAMIZ YOK DEYİM YERİNDEYSE, ÖRGÜTLERİMİZ YOK.
Politik Adam -Dede anlatımı, dede masalı gibi,
Murat Karayalçın -Evet, bunları belgelemiş ve uluslararası platformlarda dile getirmiş değiliz. Böyle bir eksikliğimiz olduğunu biliyorum. Bir başka eksikliğimiz de şu, bunu savunacak olanlar yurtdışında maalesef büyükelçilerimiz oluyor. Büyükelçilerin, özellikle dünyanın içinde bulunduğu bu aşamada, büyükelçilerin ve devlet memurlarının bunları savunmaları da, o toplumlarda hani biraz sahibinin sesi gibi algılanıyor. Bizi üstlenecek, savunacak maalesef uluslararası platformlarda etkide bulunan diasporamız yok deyim yerindeyse, örgütlerimiz yok. 
 

BİZİ SAVUNACAK, BİZİM DERTLERİMİZİ, DAVAMIZI SESLENDİRECEK ÖRGÜTLENMELERDEN YOKSUNUZ.

Politik Adam -STK’larımız yok, Avrupa’da birçok ülkenin var.
Murat Karayalçın -Bir Türk diasporası yok. Milyonlarca yurttaşımız yurtdışında yaşıyor ama ne bileyim bir Yahudi diasporası gibi, Rum, Ermeni diasporası gibi bizim bir gücümüz de yok. Öte yandan bizi geleneksel olarak savunmuş bazı diaspora yapılanmaları mesela Amerika’daki İsrail Yahudi lobisi falan gibi onlarla da ilişkilerimizin çok olumsuz bir noktada olduğunu biliyoruz. O yüzden bunlar bizim davalarımızı, tırnak içinde, yaşadıklarımızı, karşı karşıya olduğumuz tehditleri, olumsuzlukları yeterince dış dünyaya anlatmamızda, yetersiz kalmamıza, eksik kalmamıza neden oluyor. Bir örnek vereyim, 1995’de Gümrük Birliği kararından önce ben büyükelçilerimizle birlikte, Dışişleri Bakanlığı’nın yöneticileri ile birlikte, AB üyesi ülkelerin parlamentolarını, yönetimlerini ziyaret ettim. Bu çerçevede Stockholm’de, İsveç parlamentosunda, dış ilişkiler komisyonunda bir konuşma yaptım. Büyükelçimiz, Allah rahmet eylesin, Solmaz Hanım’dı. Bizim İsveç’le sorunlarımız hep oldu Fehmi Bey, iyi ilişkileri bir türlü geliştiremedik ama 95’deki büyükelçimiz Solmaz Hanım çok başarılı bir büyükelçimizdi. Solmaz Hanım’ın örgütlenmesiyle İsveç Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda ben Gümrük Birliği ile ilgili düşüncelerimizi, tezlerimizi bir sunuşla ortaya koydum. Sonrada dedim ki, sorusu olan var mı, soru sormak ister misiniz? Bir kadın parlamenter elini kaldırdı, buyurun dedim. Bana ne dedi biliyor musunuz, neden Türk Hükümeti olarak öğretmenlerinizi öldürüyorsunuz? Allah Allah, nereden çıktı bu dedim. Biz neden öğretmenlerimizi niye öldürelim hanımefendi, bunu nereden çıkarıyorsunuz dedim. Öyle yazıyorlar dedi. O dedim, PKK’nın propagandası hatta köylerde öğretmenlerin çocuklara bilgi vermesini, Türkçe öğretmesini engellemek için çok sayıda öğretmenin PKK örgütü tarafından katledildiğini biliyoruz dedim. Ama öyle yazmıyorlar, öyle söylemiyorlar dedi. Ama ben size söylüyorum dedim ama aynı zamanda şunu da gördüm Fehmi Bey yani benim orada söylememin bir anlamı yok. Bizim büyükelçimizin de söylemesinin bir anlamı yok. O memur, devlet ne istiyorsa, o da onu söyleyecek diye düşünüyor. Ben devletin bakanıyım, yöneticisiyim, e sende öyle söyleyeceksin, senin de işine bu geliyor diye düşünüyor. Yani bizi savunacak, bizim dertlerimizi, davamızı seslendirecek örgütlenmelerden yoksunuz. 

BUGÜN TÜRKİYE 225 MİLYAR DOLARLIK BİR İHRACAT HACMİNE ULAŞMIŞSA, BUNUN ALTINDA GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN OLDUĞUNU, KIVANÇLA İFADE ETMEK İSTERİM.

Politik Adam -Buna biz kamu diplomasisi diyoruz da, mesela 15 Temmuz’u bile Avrupa’ya anlatamadık. Nereye gidersek 15 Temmuz’u kontrollü darbe gibi nitelendiren gazetecisinden, yazarından, bürokratına kadar bir iş var. Sayın Bakanım siz Gümrük Birliği’ne geldiniz de, ben şöyle bir parantez açayım. Hani bu çok tarihi bir hamle gümrük, şimdi baktığınız zaman, hani üzerinde rezerve yapılacak, tadilat yapılacak gibi bazı şeyler söyleniyor, şimdi geldiğimiz noktada, Gümrük Birliği’ni iyi ki hazırlamışız, altına imza atmışız diyor musunuz?
Murat Karayalçın -Aynen öyle diyorum Fehmi Bey, iyi ki öyle yapmışız, iyi ki onu sağlamışız. Bunu siyasi olarak değerlendirmiyorum da, iktisadi olarak, iktisadi kazanımlarımız olarak değerlendiriyorum. Gümrük Birliği, Türkiye’de Anadolu Kaplanları diye adlandırdığımız, bir tarihte çok popüler bir ifadeydi. Türkiye’nin böyle ücra yerlerinde çok büyük başarıyla üretim yapan hem de uluslararası fiyatlarla, uluslararası rekabet koşullarında üretim yapan o Anadolu Kaplanlarının işte Çorumlarda, Denizli’de, Antep’te ortaya çıkmasını sağladı. Bugün Türkiye 225 milyar dolarlık bir ihracat hacmine ulaşmışsa, bunun altında Gümrük Birliği’nin olduğunu, kıvançla ifade etmek isterim. 
Politik Adam -Gümrük Birliği’nin üzerine bir temel mi atamadık biz, mesela serbest dolaşım gibi bir hakkı da getirebilseydik iş adamlarımıza vesaire.
Murat Karayalçın -Şimdi şöyle, Avrupa Birliği’ne üye olmak isteyen Avrupa ülkeleri, 1956 tarihli Roma Anlaşması çerçevesinde başvurularını yapıyorlar. Bizim ise daha farklı olarak, 1963 yılında, o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu ile imzalamış olduğumuz Ankara Anlaşması’ndan da gelen bir hakkımız var. Yani Roma Anlaşması bir yol, Ankara Anlaşması ikinci bir yol, ikili bir yola sahibiz. Ankara Anlaşması özü itibariyle Gümrük Birliği anlaşmasıdır. Çünkü Ankara Anlaşması’nın galiba 5.maddesinde diyor ki,  hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem ya da son dönem diye 3 aşamalı bir ilişki öngörüyordu. İşte bunların zamanlamaları da vardı. Ankara Anlaşması’nın, yani Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu Arasında Ortaklık Yaratan Anlaşma, tam adı bu, uzun adı bu, kısa adı Ankara Anlaşması. Ankara Anlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte AB tarafı ya da o zaman ki adıyla AET tarafı derhal gümrük duvarlarını indiriyor, vesaire, biz ise hazırlık dönemi ardından, 22 yıllık bir geçiş döneminden sonra, o noktaya geliyoruz. 

BUGÜN DÜNYADAKİ EN ÖNEMLİ İKTİSADİ SORUN, LOJİSTİK HARCAMALARI, LOJİSTİK MALİYETİNİN YÜKSEKLİĞİ, TÜRKİYE BU COĞRAFİ KONUMUNU ÇOK BAŞARILI BİR BİÇİMDE KULLANABİLECEĞİ YA DA DAHA BAŞARILI BİR BİÇİMDE KULLANABİLECEĞİ BİR AŞAMAYA GELDİ.

Politik Adam -Çok uzun bir süre değil mi?
Murat Karayalçın -Tabi dediğiniz gibi bu çok uzun bir süre, mesela bu arada 1978 yılında rahmetli Ecevit’in ilişkileri dondurma noktasına geldiğini de hatırlatayım. Biz 1963 yılında bunu imzaladığımız zaman, dünyada klasik Fordist üretim biçimi egemendi. Yani iş gücünün, iktisadi büyüme için iktisadi iş gücü talebinin yüksek olduğu bir üretim biçimidir. 1970’lerin ortasında yani 10-15 yıl sonra, dünyada yeni bir üretim biçimi ya da sistemi ortaya çıktı. Buna da Post-Fordist üretim sistemi deniliyor. Burada büyüme için iş gücünün önemi eskisi kadar güçlü değildi, önemini kaybetmişti. Dolayısıyla Avrupa Birliği, serbest dolaşım açısından, 1963 Ankara Anlaşması’ndaki o yükümlülüğünden kurtulma arayışı içindeydi. Bu birazda imdadına yetişti. Şimdi bugüne geleyim Fehmi Bey, bugün özellikle bu küresel sağlık salgınının ardından, bugün dünyadaki en önemli iktisadi sorun, lojistik harcamaları, lojistik maliyetinin yüksekliği, Türkiye bu coğrafi konumunu çok başarılı bir biçimde kullanabileceği ya da daha başarılı bir biçimde kullanabileceği bir aşamaya geldi. Bu, Gümrük Birliği’nin bize sağlamış olduğu çok büyük bir avantajdır. Türkiye, Gümrük Birliği’nin yenilenmesi başvurusunu yaptı, şu anda bekleniyor, Gümrük Birliği’nin revize edilmesi, gözden geçirilmesi deniliyor. Burada hizmetlerin devreye girmesi söz konusu, hizmet kalemlerinin devreye girmesi talep ediliyor. Tarım da müzakere edilecek, biliyorsunuz 95 yılındaki Gümrük Birliği kararıyla birlikte, işlenmiş tarım ürünleri ve sanayi üretim malları serbest dolaşabiliyordu, hizmetlerin serbest dolaşımı yoktu. Tarım ürünlerinin serbest dolaşımı, sanılanın aksine yoktu. Gümrük Birliği sırasında en çok eleştirilen konu, ya bir tekstilimiz var, eğer Gümrük Birliği’ne girersek, tekstil dışındaki bütün sanayiler çökecek denmişti. 
Politik Adam -O tez çürüdü.
Murat Karayalçın -Hem de nasıl, en ciddi ihracatımızı, elektronikte yapıyoruz, beyaz eşyada yapıyoruz. Otomotiv çökecek denmişti, otomotivde yapıyoruz. Bu da işte bu Anadolu Kaplanlarının başarısı ile elde edilmiştir.
 

Bakmadan Geçme