Fehmi Çalmuk

Ak Parti Neye Karar Verecek ?

Fehmi Çalmuk

 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin 18. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla 23 Ağustos 2019 tarihinde düzenlenen resepsiyonda; "Mevcut kadrolarımızla beraber herkesi kongre sürecimize aktif olarak katılmaya davet ediyorum. Kanaat önderleri kimlerse kadromuzu onlarla güçlendireceğiz. Bize Ömerler lazım. Bu Ömerleri bulduğumuzda, şu anki konumumuzdan daha ileriki bir konuma geleceğiz, hiç endişeniz olmasın" şeklinde konuşmuştu.

Büyük kongreye giderken İstanbul’a Osman’ı aldı, Kadın Kolları Başkanlığına Ayşe’yi getirdi. Aradığı Ömerleri büyük kongrede bulacak mı hep beraber göreceğiz?  

Bu kadar mı ? Elbette değil…

İl ve ilçe teşkilatlarında değişim yaptı. Metal yorgunluğu olanları, sağa sola sapanları değiştirdi. Ancak vidaları gevşeyen, yürüyen akşamında sağından solan ses gelen bir partiyi yeniden kandığı yerden değil kaldığı yerden ayağa kaldırmanın peşine düştü.

AK Parti kurulurken “lider, teşkilat, doktrin” sac ayaklı bir parti değildi.

Çok renkliydi. Kenan Evren’in demokrasi tarifinde kullandığı “Demokrasi gitara benzer. Her telinden farklı bir ses çıkar” ifadeleri hatırlatacak olursak; AK Parti’nin her telinden bir ses çıkıyordu. Farklı renkler, sesler giderek kendisini ittifaklara bıraktı. İttifaklar içinde koalisyon olarak yönettiği partisinde zaman zaman sarsıcı depremler geçirdi. Bunların hepsini “karizmatik lider” yeteneğiyle kamuoyundan gizledi. Ancak elma kurdu gibi partinin içini yiyip bitiren bir yapıyla karşı karşıya olduğunun farkındaydı. Yapacağı, yapması gereken tasfiyeyi öteledi, erteledi. Zamana yayarak eledi. Bunu fırsat bilen ittifakların kurduğu ekipler giderek çeteleşmeye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tabiri ile  “çakallar” gibi hareket etmeye başladı. Ağızlarına av kanı değenler ölesiye avlanmaya, güç yetiremediklerini aslanların önüne atmaya devam ettiler.

Bu süreç elbette “gidenler suçlu, kalanlar masum” benzeri bir kastı içermemelidir. Bir bilseniz, halini derdini anlatamamış, anlattırılmamış nice nice denizler deryalarının içine karıştı gitti.

Gidenin yerini doldurmak, ancak ve ancak gelenin kapasitesine ve müktesebatına bağlıdır. Gelen gideni aratacak ise değişimin ne anlamı kalacaktır ?

İyi bilinmelidir ki Erdoğan; “Zaman bendedir ve mekan bana emanettir” şuurunda yetişti. Siyaseti de böyle düşündü ve uygulamaya çalıştı.

Şimdi büyük kongresinde bu şuuru partisinin sahaya süreceği aday kadrosuyla ortaya çıkaracak. Bu kadro 2023 seçimlerini, yerel seçimleri yönetecek. Bu nedenle dokuyacağı kilimdeki desen değişikliklerini okumakta gecikmemeli, uygun zamanda uygun ipliklerin tezgâha ulaşmasını sağlamalıdır. Yoksa yanlış dokuma toplumsal dokunun ahenginin bozulmasına yol açacaktır.

Türkiye için güven ve istikrar…

Kongrenin sloganı bu. Erdoğan’ın 1994 ruhuna yaptığı atfın temel felsefesi zaten bu yüzden “güven” sloganı içinde. İstanbul’da iş başına gelirken “Emin eller” sloganını kullanmış, belediye başkanlarını “Şehremini” olarak nitelendirmişti. AK Parti ismini çekerken kısaltmanın AKABE biatını çağrıştırmasına özen göstermişti.

Şimdi Ayasofya camisinin ibadete açılmasından sonra İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine doğru yaşanan süreç ister istemez Erdoğan fabrika ayarlarına sadık kaldığını gösteriyor. Önümüzde Cumhuriyet’in ilanının 100’üncü yılında yapılacak seçimler var. Ve Cumhur ittifakının daha belirgin, kuşatıcı bir iktidar dönemi geçireceğine ilişkin emareler var.

Geçenlerde arşivimi karıştırırken Cumhur İttifakı’nın ruh mimarı olarak kabul ettiğim İsmet Özel’in Milli Gazete’de yayımlanan 18 Nisan 1989 tarihli manifestosuna rastladım. Bu manifestoyu daha önce kitaplarda kullanmıştım. Özel yerel seçimlerde büyük zafer kazanan Refah Partisi kadrolarına çağrı yapıyordu. Bu çağrıyı “Herkes yerini alsın” başlığıyla yayımlıyordu:

“RP son yerel seçimlere ‘İstiklal Harbi’ni yeniden yapıyoruz’ sloganıyla girdi. Bu şiarın toplum gözünde önem taşıdığı da aldığı sonuçtan çabucak belli oldu. Dikkat edilecek olursa Birinci İstiklâl Harbi’nde özel yer sahibi vilayetler Kahramanmaraş ve Şanlıurfa, RP’nin yeniden İstiklâl Harbi yaptığını ilk anlayan bölgeler olmuşlardır. Çünkü bu iller Birinci İstiklâl Harbi’ni de en çabuk kavrayan ve kavramakla kalmayıp, kendi güçleriyle savaşı başarıya götüren illerdir. (Aynı sonuç Gaziantep’te de alınmalıydı ve alınacaktır. Hangi teknik hatanın bunu engellediği en kısa zamanda aranıp bulunmalıdır.) Konya ise millet varlığının müstevliler eliyle kirletilmesi karşısında son derece hassas bir merkezdir. Bu gerçeği yalnız Türkiye değil, bütün dünya apaçık bilir.

Son zamanlarda Konya ve Şanlıurfa belediye başkaları karşısında duyulan huzursuzluk, bence İstiklâl Harbi karşısında duyulan huzursuzluk demektir. Müslüman olmanın istiklâlini de millet varlığını güvence altına almanın da yegane ifade biçimi olduğunu bilmeyen varsa, artık öğrensin. Herkes yerini belli etsin: İstiklâl Harbi’ne muavenette mi bulunmalı, yoksa İstiklâl Harbi’ne muhalefet mi etmeli?

Türkiye iktisadî, sosyal ve kültürel istiklâl için bir hazırlanma içindedir. Bu hazırlıklara ters düşenler, yarın ne çok şey kaybettiklerini anlamakta geç kalmış olabilirler.”

Bu manifesto ışığında AK Parti kongresinde “Herkes Yerini Alsın” deniyorsa amasız, fakatsız safları sıkıştırmanın vaktidir.

Sefer olmayacaksa, saf tutulmayacaksa ve saflar sıkıştırılmayacaksa; “yarım elma, gönül alma” nevinden bir davet varsa peki buna ne denilmeli?

O zaman böyle düşünen herkesin Cemal Süreya’nın dizelerine sığınma vaktidir:

kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni;

sana söylemek istediğim her kelimeyi

        dilimde parçalayarak seviyorum
        damla damla dökülürken kelimelerim
        masum beyaz bir kağıtta seviyorum

 

Yazarın Diğer Yazıları