Cihad Mühendisi, Siyaset Dervişi Recai Abi
Fehmi Çalmuk
"Müslüman yürekler bilirim,
Daha Kızdı mı cehennem, sevdi mi cennet.
Eller bilirim, haşin, hoyrat, mert;
Alınlar görmüşüm ki, vatanımın coğrafyasıdır.
Her kırışığı sorulacak bir hesabı,
Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır."
Bir şiirinde böyle der Derya, merhum Erdem Beyazıt... Müslüman yürek görmek isterseniz, Recai Kutan abimin fotoğraftaki yüzüne iyi bakın. Anadolu kıtasındaki Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını, darbelere, baskılara, cezaevi mahkumiyetlerine bakmadan alnının çatına yazdığı Cihat şuuru ile olur. Bir çınar gibi, taşıyan gölgesinde milyonlarca mücahid'in serinleyerek nefes aldığı Recai Kutan'a iyi bakın. Gönül orada, siyasi bir aktör vefat etmiştir; eski devlet bakanı, enerji bakanı, iki partinin genel başkanı, görünmeyen de bir Derya ki içinde nice denizleri barındırır.
Cennet mekan Necmettin Erbakan hocamla onların cezaevi sürgünü bitti; benim de annemin vefat ettiği yıllardı. 13 yaşında, büyüklerimin deyimiyle, pehlivan yapımına bakmadan yürüye yürüye buldum Güvenlik Caddesi, Gül Apartmanı'nda sırtıma elini koyup "Hadi bir kaamet getir" diyen Recai Kutan abimden başka birisi değildi. İlk orada tanıdım.
Sonra İmam Hatip çağlarında gittiğim Hak Yol Vakfı'nın mütevelli heyeti başkanıydı. O zamanlar daha Erbakan Hoca, Mercedes'i kullanmadan, kırmızı renkli bir Mercedes aracı vardı. Toplantılara onunla gelir giderdi. Kızılay Karanfil Sokak'tan oturduğumdan dolayı evin bütün alışverişini kendisi yapardı. Sokakta, toplantılarda özenip sitesindeki hadis sohbetlerinde Recai Kutan'ı görmek, ulaşmak mümkündü. Çok az ama çok az, onun kızdığını gördüm; yanına kim sinirli bir eda ile, öfke ile gelse, ilk önce sakinleştirir, mütebessim yüzüyle güzel sözler söyleyip kabaran öfkeleri dindirirdi. Bakmayın bizim Recai abi dediğimize; sapına kadar bir İstanbul beyefendisiydi. Kibirden eser bulamazdınız. Ne şöhretin şehvetine kapıldı, ne makamın, ne de paranın. Kadere teslim olmuş, karşınızda bir derviş duruyordu.
Öyle derdi ya cennet mekan Necmettin Erbakan hocam; "mücahit yatakta ölmez" Recai abi de yatakta ölmedi. Ağır hastalanana kadar başkanı bulunduğu ESAM'a gidip geldi, toplantılar yaptı, dinledi, nasihat verdi, yol gösterdi. Şimdi tarihin bu noktasında, çocukluk kahramanım Recai Kutan abimin ardından bir şeyler yazmak gibi zor ama zor bir imtihanla karşı karşıyayım. Baştan ve yekten söyleyeyim; Allah sana gani gani rahmet eylesin, makamın cennet olsun. Üzerinde hakkımız yoktur ama hakkımız binlerce kez helal olsun. Dün de duamızın ortağıydın, bugün de duamızın ortağısın.
Recai Bey, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'ni kazandıktan sonra ilk gittiği yerlerden biri Milliyetçiler Derneği İstanbul Kültür Ocağı'ydı. Zannedilenin aksine, cennet mekan Necmettin Erbakan Hocam ile Hasip Efendi'nin yanında değil, İstanbul Kültür Ocağı'nda bir toplantıda karşılaşmışlardı. Daha sonra Milliyetçiler Derneği'ne toplantıya giderken, Recai Bey'in yolu Hacı Hasip Efendi'ye, oradan da Zeyrek'teki Abdülaziz Bekki Hazretleri'nin dergahına düştü. Necmettin Erbakan, Fehim Adak, Yahya Oğuz, Korkut Özal, Ferruh Bozbeyli gibi isimler, Abdülaziz Bekkine'nin fakirhanesinde gece yarılarına kadar sohbet dinlerdi.
Sonra, öyle bir ulu çınarın gölgesinde bulundular ki, cennet mekan Mehmet Zahid Kotku, onlar için "Muhabbet Fedaileri" ismini koymuştu. Recai Kutan, üniversiteyi bitirir bitirmez, kader arkadaşı Yoldaşı Fehim Adak ile birlikte eşek sırtında Güneydoğu'nun ve Doğu Anadolu'nun en uç mecralarına kadar mühendislik çalışması için şark hizmetine gitmişti. Suyu bulacak, su kanalları açacak ve barajlar inşa edeceklerdi; suya hasret Harran Ovası'nı sulayacaklardı. Şimdi esameleri okunmaz ama GAP Projesi'nin altında da, Atatürk Barajı'nın altında da Recai Kutan'ın ve Fehim Adak'ın imzası vardır.
Süleyman Demirel, o yıllarda DSİ Genel Müdürü olmuş, iki okul arkadaşından hasseten rica ederek bölgenin kalkınması için görev vermişti. Recai Kutan mühendis, Fehim Adak bölge müdürüydü. Abdülaziz Bekkine'nin dervişleri öyle çalıştı ki, kısa zamanda coğrafi koşullara meydan okuyan iki mücahit olarak suları akıtmaya başladılar. Ancak açtıkları kuyulardan su çıkartma konusunda yaşadıkları zorluk, Mehmet Zahid Kotku'nun gündemine gelmiş, kendi kesesinden ilk hissesini satın alarak Gümüş Motor'u kurmuşlardı. Cennet mekan Necmettin Erbakan'ın genel müdürlüğünde Anadolu topraklarına su akıtan genç mühendisler, emperyalizme ekonomik olarak ilk başkaldırılarını da orada gerçekleştirdiler.
Bilir misiniz, Gümüş Motor'un ilk ürettiği su motorunu Necmettin Erbakan, Fehim Adak ile Recai Kutan'a hediye etmişti. "Hayra motor, şerri fren olma" düsturu hayata geçerken, "mazlumun yanında, zalime karşı olma" düsturu da hayata geçecekti. Recai Kutan, komünizmle mücadele derneklerinin ilk kurucuları arasında yer aldı. Milliyetçiliği, Anadolu topraklarına özgün bir kalkınma modeli olarak geliştiren ve bu inanışı, hayat boyu kuracakları partinin en önemli ilkesi olan maddi kalkınmayı önceleyen mühendisler, manevi kalkınma alanında da nerede bir cemiyet kurulacaksa, nerede bir İslami hizmet müessesesi açılacaksa, orada sağına ve soluna bakmadan bir adım öne çıkarak "biz varız" dediler.
Recai Kutan'ın Ankara'da nöbet yeri olarak devletin en önemli kuruluşlarından biri olan TÜMAŞ Genel Müdürlüğüydü. Devletin ve milletin parasını, çocuklarının rızkından aziz tutup, kimseye tolerans göstermeden ihale işlemlerinin denetimini yaptı. Necmettin Erbakan'ı siyasi hayatında bir kez bile geri bırakmadı, hep yanında oldu. Bağımsızlar hareketinde kendinden önceki arkadaşlarını öne çıkarttı, onlara her türlü lojistik desteği sağladı. Millî Nizam Partisi'nin kuruluşunda, daha sonra kurulan Millî Selamet Partisi'nin iktidar ortağı olmasında Recai Kutan'ın tarihi bir rolü vardı.
Ben merhum Süleyman Demirel'den çok duydum Recai Bey'i; "Bir ikna edip Adalet Partisi'nden milletvekili yapamadık" derdi. "Erbakanı bırakmadı." Bir mücahit komutanını, yol arkadaşını yolda bırakır mıydı? Bırakmadı.
Ancak kurulan Milliyetçi Cephe hükümetlerinde, Süleyman Demirel ile kurduğu diyalog, Millî Selamet Partisi'nin iktidar ortağı olarak Türk siyasetinde var olmasının en büyük nedenleri arasındaydı. Hak bildiğini kendi lisanıyla öyle bir stratejik dille anlatırdı ki, ikna olmayana "Aşk olsun!" derdi. Milliyetçi Cephe hükümetlerinin dağılma ihtimali ortaya çıkınca veya koalisyon hükümeti kurma ihtiyacı oluşunca, Demirel ve Erbakan'ın buluştuğu yer, Recai Bey'in Ankara Karanfil Sokak'taki fakirhanesiydi.
Kendisinden dinlemiştim; iki lideri akşam yemeğine davet ediyor, kurulması muhtemel Milliyetçi Cephe hükümetleri için müzakere yapılması gerekiyordu. Demirel ve Erbakan, yemek öncesi okul arkadaşları Recai Kutan'ın evinde, divanın üzerinde şekerleme yapmaktaydılar.
Ancak naifliği ve zarifliği ile bilinen Recai Kutan'ın, 1979 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen’e verilen gensoru önergesinde bir kaplama döneceğini kimse hayal edemezdi. O zarif ve naif adam gitmiş, yerine aslan gibi kükreyen Recai Kutan gelmişti.
12 Eylül’ün nedenleri arasında gösterilen 1980 yılındaki Konya mitinginde, Necmettin Erbakan’ın kolunda mescid-i Aksa’yı koruma ve kollama görevinde birer muvazzaf asker gibi görev yapan Recai Kutan vardı. Zalimin zulmünden ve emperyalizmin ambargosundan korkmadılar. 12 Eylül sonrası, zindan arkadaşları olarak Ankara Kirazlıdere tutukevinde MSP koğuşunun ilahi kadrosunda Recai Kutan, Temel Karamollaoğlu ve Fehim Adak vardı. Hele hele CHP’nin İzmir eski Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in astığı astık, kestiği kestik sıkı yönetim hakimi Nurettin Soyer’in karşısında bir cihat mütalası vardır ki, bütün imam hatip okulları başta olmak üzere tüm öğrenim kurumlarında temel ders olarak okutulacak tarihi bir manifestodur.
Ne diyordu Recai Kutan?
"İslami bir tabir olan cihad sözcüğü, iddianamede açıklandığı gibi kısaca hakkın hakimiyeti, İslam'ın hakimiyeti için yapılan mücadele demektir. İslam'ı hakim kılmanın yolu cihaddır. İslami kurallara göre cihad etmek, namaz kılmak ve oruç tutmak gibi zorunlu bir dini akidedir. Bunun için yeri geldiğinde can ve mal feda edilmelidir. Cihadın yolu, yapılan açıklamalar doğrultusunda öz bir deyimle hakkın tebliğidir. İslam'ın tebliğidir; yani İslam'ı insanlığa anlatmaktır.
Hakkı tebliğ, yani davayı anlatmak, tatlı dil ve güler yüzle yapılmalıdır. Bunun için ferde düşen görev, davayı anlatma sahasında ilk planda ailesi ve çevresidir. Tanrı nizamını insanlığa anlatmanın, yani tebliğ hareketinin özel adı İla-yı Kelimetullah'tır.
Hakkın tebliği, yani İslami tebliğ görevini kim ve nasıl yapacaktır? Şüphesiz bunun için bir teşkilat gereklidir. İşte bu tebliğ görevini, yani İslam nizamını halka anlatmak görevini, M.S.P. yöneticileri olan sanıklar üstlenmiştir."
1980 sonrası Necmettin Erbakan, Refah Partisi genel başkanı olana kadar Hakyol Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanlığı görevini yürüttü. Temel Karamollaoğlu, Ankara Mütevelli Heyeti Başkanıydı. 1987 yılından sonra Refah Partisi Merkez Karar Yürütme Kurulu üyesi olarak Recai Kutan, siyasete kaldığı yerden devam etti. Merhum Başbakan Erbakan'ın hükümetinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olurken, Fehim Adak da Başbakan Yardımcısı Devlet Bakanlığı görevini yürütüyordu.
28 Şubat sonrası Refah Partisi kapatıldıktan sonra kendisine siyasi yasak getirilmeyen Recai Kutan, İsmail Alptekin'den genel başkanlık görevini devraldı. 28 Şubat'ın tanklarına, muhtirasına genel başkan olarak göğüs gerdi. Fazilet Partisi kapatıldıktan sonra da Saadet Partisi'nin kurucu genel başkanlığı görevini üstlendi.
Söz buraya gelmişken, Recai abi diye etrafında pervaneler gibi dolaşan gençlerin ona yaptığı vefasızlığı anlatmadan geçemeyeceğim. Kanal 7 hisselerinin gasp edilmesinden, Gümüş Matbaacılık hisselerinin yok yere elinden gitmesinden, "Erbakan Vakfı kuracağız" diye kandırılmasından mı bahsedeyim? Hamidiye Camisi'nin sahibi olduğu ETAŞ hisselerinin Ali Cengiz oyunuyla ellerinden alınmasından mı? Hele en son, Ankara'da bulunduğu süre zarfında her Cuma gittiği Hamidiye Camisi'ne alınmaması için cami imamına baskı yapılmasından mı?
Recai Kutan'ın, yurdumun coğrafyasına benzeyen alın kırışıklıklarının nedenleri arasında bunlar yok mu? Allah büyüktür, hesap sahibidir; elbette ki ahirette hesaplaşacaktır. Ölene kadar cennet mekan Erbakan hocamdan aldığı bayrağı son nefesine kadar taşımaya devam eden, son devrin siyaset derbisi ile rahmeti Rahman'a uğurladık.
Birçok yazımda bahsettiğim gibi, ağabeylerimizi birer birer kaybediyoruz. "Abi" diye geçmeyin lütfen; her biri birer kale gibi, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti gibi emperyalistlerin müstevilerinin her türlü saldırısına karşı Ehli Sünnet kalelerini terk etmeyen, teslim etmeyen yiğit abilerimiz birer birer aramızdan kayboluyor. Ancak hatıraları canlı, ortaya koydukları manifestolar, dirayet, manevi dinamiklik ve cihat şuuru bize birer miras olarak kaldı ve kalmaya da devam edecek.
İşte şuralardan; Hamidiye Camisi civarından, Öz Elif'ten, Karanfil Sokak'tan, İskenderpaşa'dan, Zeyrek Camisi'nden, İstanbul Teknik Üniversitesi'nden, Milliyetçiler Derneği'nden, dergahtan, dernekten, siyasetten… Adam gibi adam bir Recai Kutan geçti. Rabbim Kutan'ı aziz eylesin, gani gani rahmet eylesin.